ÖZET

İşbu çalışmamızda, anonim şirketlerin sermayeleri ile kanuni yedek akçelerinin toplamının üçte ikisinin zarar sebebiyle karşılıksız kaldığının anlaşılması durumunda sermayesinin tamamlanmasına yönelik iyileştirici önlem kapsamında ortaklara borçlar hesabının doğrudan doğruya sermayeye ilave edilip edilemeyeceği tartışılmıştır.

Anahtar Kelimeler: Sermayenin Kaybı, 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 376'ncı Maddesinin Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Tebliğ, Sermaye Artırımı, Ortaklara Borçlar Hesabı.

GİRİŞ

Asıl amacı kâr elde olmak olan sermaye şirketleri, ticari hayatın ve ekonomik koşulların getirisi olarak çeşitli sebepler ile zarar edebilirler. Bu durumda mali durumu bozulan şirketlerin durumu iyileştirecek önlemler alması gerekliliği doğar. Finansal durumu kötüye giden şirket taahhüt ettiği borçlarını ödeyemez ki bu durum yalnızca şirketin alacaklarını etkilemez, aynı zamanda şirketin pay sahipleri, yöneticileri ve şirket ile bağlantılı olan herkesi etkiler. Bu kapsamda 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu ("TTK") alacaklıların korunması, sermayenin ve malvarlığının korunması ilkelerini benimsemektedir.

1. SERMAYENİN KAYBI VE BORCA BATIKLIK

1.1. Kanun Düzenlemesi

TTK'da sermayenin korunması ilkesi kapsamında sermayenin kaybı ve borca batıklığın tespiti ve sonuçlarına yönelik tedbirler öngörülmüş ve kanun sistematiğinde bu tedbirlerin alınması şirket yönetim kurulunun görev ve yetkileri arasında sayılmıştır. Maddenin gerekçesine bakıldığında ilk olarak hükmün pay sahiplerinin alacaklıların, sermaye piyasası aktörlerinin yatırımlarını ve genel ekonomik menfaatleri korumayı amaçladığından bahsedilmiştir.

Maddenin ilk fıkrasında şirketlerin son yıllık bilançosuna bakıldığında sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının yarısının zararlar sonucu karşılıksız kaldığının anlaşılması hâlinde, yönetim kurulunun, genel kurulu hemen toplantıya çağırmasının ve bu toplantıda gerekli önlemleri kurula sunmak zorunda olduğu düzenlenmiştir. Gerekçede söz konusu fıkra bakımından ilgili önlemler "sermaye artırımı, bazı üretim birimlerinin veya bölümlerin kapatılması ya da küçültülmesi, iştiraklerin satışı, pazarlama sisteminin değiştirilmesi vs. olabilir" denilmiştir.

Mezkûr maddenin ikinci fıkrasında ise son yıllık bilançodan, zararlar sebebiyle sermaye ile kanunî yedek akçeler toplamının üçte ikisinin karşılıksız kaldığı anlaşıldığı takdirde, yönetim kurulunun çağrısı üzerine genel kurulun iki karar alabileceği düzenlenmiştir. Bu kararlar: "(1) sermayenin üçte biri ile yetinme, yani sermayenin azaltılıp zararın bünye dışına atılması; (2) tamamlama"dır. Maddenin üçüncü fıkrasında1 düzenlenmiş olan borca batık olma kavramı gerekçede tanımlanmıştır: "Şirket aktifleri -yıllık bilânçoda olduğu gibi defter (iktisap) değerleriyle değil- fakat gerçek (olası satış değerleri) değerleriyle değerlemeye tâbi tutulsalar bile alacaklıların, alacaklarını alamamaları, yani şirketin borç ve taahhütlerini karşılayamaması demektir." Borca batıklığın tespiti hâlinde, artık bir tedbirden ziyade yönetim kurulunun durumu şirket merkezinin bulunduğu yer asliye ticaret mahkemesine bildirmesi ve şirketin iflasını istemesi zorunluluğundan bahsedilmektedir. Nitekim, TTK'nın "Sermayenin kaybı veya borca batıklık halinde birleşmeye katılma" başlıklı 139. maddesinin gerekçesinde, borca batık bir şirketin birleşme kararı vermiş olmasının dahi yönetim kurulunu bu bildirim zorunluluğundan kurtarmayacağı ancak mahkemeyi feshi ertelemeye ikna edebileceği belirtilmiştir.

1.2. Tebliğ Düzenlemesi

Söz konusu madde kapsamında sermayenin kaybı veya borca batık olma durumlarında uyulacak usul ve esasları düzenlemek üzere 15 Eylül 2018 tarih ve 30536 sayılı Resmî Gazete'de "6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 376'ncı Maddesinin Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Tebliğ ("Tebliğ")" yayımlanmıştır. 26 Aralık 2020 tarihli ve 31346 sayılı Resmî Gazete'de ise, "6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 376. maddesinin Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Tebliğde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ" yayımlanmıştır.

Tebliğ düzenlemesinde sermayenin kaybı durumunda alınabilecek önlemler ayrıntılı olarak ele alınmıştır. Tebliğ düzenlemesinde ve Tebliğ'de 2020 yılında yapılan değişiklik neticesinde en çok tartışılan hükümlerden birisi, sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının en az üçte ikisinin zarar sebebiyle karşılıksız kalması hâlinde toplanan genel kurulun sermayenin artırılması yönünde karar alabileceğine yönelik esasları belirleyen 10. maddesi olmuştur.

Söz konusu hüküm kanunda izin verilmemiş olan bir düzenlemenin Tebliğ düzenlemesi ile getirildiğine yönelik olarak normlar hiyerarşisine aykırılık bakımından eleştirilmiştir. Öğretide 376. maddenin 2. fıkrasında yer alan sermayenin tamamlanmasından doğrudan doğruya sermaye artırılabilmesine engel oluşturmadığını2 ve söz konusu hükmün fesih gibi ağır bir sonuca bağlanması sebebiyle şirketin devamlılığını uzun veya kısa vadede mümkün kılacak tedbirlere kısıtlayıcı bir bakış açısıyla yaklaşmamanın yerinde olacağını3 savunan görüşler bulunmaktadır. Buna karşılık, özkaynaklarını sermayesi ve kanuni yedek akçeleri toplamının en az üçte ikisi oranında kaybeden şirketin, içinde bulunduğu kayıp hâlini sona erdirmeden doğrudan sermaye artırımı yapması mümkün olmayacağı4 ve hatta sermayesini 2/3 oranında kaybeden bir şirketin, bilançosunda oluşan açığı kapamadan sermayesini artırabilmesine izin vermenin başta dürüst resim ilkesine uygun düşmediği5 yönünde görüşler de mevcuttur. Konu ile ilgili olarak, Yargıtay'ın doğrudan sermaye artırımına karar verilemeyeceğine yönelik kararları da oldukça tartışılmıştır. Sicil uygulamalarında ise Tebliğ dayanak alınarak doğrudan sermaye artırımına izin verilmektedir. Nitekim bizim de katıldığımız görüş uyarınca şirketlerin doğrudan sermaye artırımına gitmesi kanunda bir hak olarak düzenlenmekte olup kanunda aksi öngörülmediği ve dürüstlük kuralına aykırı olmadığı sürece her zaman sermaye artırımına başvurulabilmesi gerekmektedir6.

2. SERMAYE ARTIRIMI

Anonim şirketlerde sermaye, ortakların şirkete getirmeyi taahhüt ettikleri malvarlıklarının toplamı olarak ifade edilen bir sabit rakam olup sermaye artırımı ile esas sözleşmede yer alan bu sabit rakam yükseltilmektedir.7 Sermayenin artırılması esasında kanunla tanınmış bir haktır ve esas sözleşmede ayrıca öngörülmemiş olsa dahi belirtilen şartların yerine getirilmesi durumunda her zaman sermaye artırımına gidilebilir.8

TTK'da sermaye artırımının nasıl ve hangi kaynaklardan yapılacağı hususu 456. madde ve devamında düzenlenmiştir. TTK'ya göre, esas sermaye ve kayıtlı sermaye sistemine göre sermaye artırımı, sermaye artırımı ile şarta bağlı sermaye artırımı olarak temel iki ayrım yapılabilir. Esas sermaye sistemine göre sermaye artırımı ise dış kaynaklardan ve iç kaynaklardan sermaye artırımı olmak üzere iki başlık altında incelenebilir.

2.1. Dış Kaynaklardan Sermaye Artırımı

Dış kaynaklardan sermaye artırımı iki yolla mümkün olmaktadır: 1. Yeni pay ve pay senetleri çıkarılması suretiyle, 2. Mevcut olan pay ve pay senetlerinin itibari değerinin artırılması suretiyle. TTK'nın 128. ve 342. maddesi birlikte okunduğunda şirkete sermaye olarak getirilebilecek iktisadi kıymetler ortaya konulmaktadır. TTK'nın 342. maddesi uyarınca, üzerlerinde sınırlı ayni bir hak, haciz ve tedbir bulunmayan, nakden değerlendirilebilen ve devrolunabilen malvarlığı unsurları ayni sermaye olarak konulabilir. Buradan hareketle vadesi gelmiş alacakların nakdi olarak değerlendirilebiliyorsa ve devrolunabiliyor ise ayni sermaye olarak şirkete konulabileceği söylenebilecektir.

Bu kapsamda şirket ortaklarının vadesi gelmiş alacakları ayni sermaye olarak eklenebileceğinden TTK'nın 343. maddesine göre, ortaklığa sermaye olarak konulan alacağın gerçekliğinin, geçerliliğinin, tahsil edilebilirliğinin ve tam değerinin ortaklığın merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesince atanacak bilirkişilerce belirlenmesi gerekmektedir. Bununla birlikte şirket ortaklarının şirketten olan alacaklarının nakdi sermaye olarak mı yoksa ayni sermaye olarak mı sermayeye eklenebileceği tartışılmıştır. Ancak bizim de katıldığımız görüş uyarınca, şirket ortağının şirketin borç kayıtlarında nakit değeriyle görünen alacak hakkının sermayeye eklenmesi durumunda bu değerin nakdi değil ayni sermaye olarak değerlendirilmesi hatalı olacaktır.9

Nitekim konuyla ilgili güncel olarak, sadece şirkete nakit olarak verilen borçtan kaynaklandığı takdirde YMM, SMMM veya denetçi raporu ile sermayeye eklenebileceği konusunda Gümrük ve Ticaret Bakanlığı'nın 02.01.2014 tarih ve 50035491.449.023 sayılı genelgesi10nde aşağıdaki açıklamalara yer verilmiştir:

"Buna göre; ortağın şirketten olan alacağının, yeminli mali müşavir veya serbest mali müşavir raporu ya da denetime tabi şirketlerde denetçinin bu tespitlere ilişkin raporu ile sermaye artırımına konu edilebilmesi için; bu alacağın yalnızca şirkete nakit olarak verilen borçtan kaynaklanması ve ibraz edilen raporda da bu alacağın nakdi borçlanmadan kaynaklan-dığının açıkça belirtilmesi, bunun dışında kalan ortakların alacakları bakımından yapılacak tespitin ise 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 343 üncü maddesi uyarınca şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesince atanan bilirkişilerce hazırlanacak raporla yapılması gerekmektedir."11

Uygulamada da sermaye artırımının, ortak alacaklarından karşılanması durumunda hazırlanacak mali müşavir raporlarında, ortak alacakları hesabında yer alan tutarın özellikle nakdi borçlanmadan kaynaklandığının açıkça belirtilmiş olması aranmaktadır. Ortak alacakları nakdi borçlanmadan kaynaklanmadığı hâllerde ise Ticaret Sicili Yönetmeliği("TSY")'nin 73/1-e maddesi uyarınca mahkemece atanan bilirkişi tarafından hazırlanmış bilirkişi raporu ile mahkemenin bilirkişi atama yazısının aslı veya onaylı suretleri aranmaktadır.

2.2. İç Kaynaklardan Sermaye Artırımı

Sermaye artırımının iç kaynaklardan yapılması ise TTK'nın 462. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre iç kaynaklardan sermaye artırımı, esas sözleşme veya genel kurul kararıyla ayrılmış ve belli bir amaca özgülenmiş yedek akçeler ile kanuni yedek akçelerin serbestçe kullanılabilen kısımların ve mevzuatın bilançoya konulmasına ve sermayeye eklenmesine izin verdiği fonların esas sermayeye eklenmesi suretiyle sermayenin artırılmasıdır.

3. TEBLİĞ DÜZENLEMESİ UYARINCA ORTAKLARA BORÇLAR HESABININ SERMAYEYE İLAVESİ

Tebliğ'in 10. maddesinde, halka açık anonim şirketler için sermaye piyasası mevzuatı hükümleri saklı kalmak kaydıyla genel kurul tarafından sermayenin zarar sonucu ortaya çıkan kayıp kadar azaltılması yoluna gidilmeden sermaye artırımına karar verilebileceği düzenlenmiştir. Ancak "bu şekilde yapılacak sermaye artırımında, tescil edilecek sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının en az yarısının özvarlık içerisinde korunmasını sağlayacak tutarın sermaye artırımının tescilinden önce ödenmesi" zorunlu kılınmıştır.

2020 yılında değişiklik öncesindeki düzenlemede doğrudan sermaye artırımı yapılmasına ilişkin şart ise "Bu şekilde yapılacak sermaye artırımında sermayenin en az yarısını karşılayacak tutarın tescilden önce ödenmesi zorunludur." şeklinde idi. Değişiklik öncesi dönemde söz konusu şartın, TTK'nın 344. ve 459. hükümlerinde öngörülmüş olan nakden taahhüt edilen payların itibari değerlerinin en az yüzde yirmi beşinin ödenmesi koşulunu, diğer bir deyişle ödenmesi gereken asgari sermaye tutarını yükselttiği şeklinde yorumlanmıştır. Öğretide, Tebliğ'de asgari sermaye borcunu ödeme yükümlülüğünün artırılmasının kanuni dayanağının tam olarak tespit edilemediği belirtilmiştir12. Bununla birlikte, doğrudan sermaye artırımının ortaya çıkmış zararı kapatacak düzeyde olmasının yanı sıra şirketin faaliyetinin de devamını sağlayacak nitelikte de olması gerekliliği13 de değişiklik öncesi dönemde vurgulanmıştır.

Doğrudan sermaye artırımında söz konusu şart 2020 yılında yapılan düzenleme ile, " tescil edilecek sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının en az yarısının özvarlık içerisinde korunmasını sağlayacak tutarın sermaye artırımının tescilinden önce ödenmesi zorunludur." şeklinde değiştirilmiştir. Maddede yapılan bu değişiklik ile esasında asgari sermaye borcunu ödeme yükümlülüğünün artırılmasından ziyade, şirkete nakit girişinin sağlanmasını amaçladığı savunulabilir. Bu düzenleme güdülen bir başka amaç ise, yapılacak olan sermaye artırımının şirketi yalnızca TTK 376/2 maddesi kapsamından çıkarmakla yetinilmeyerek aynı zamanda TTK 376/1 kapsamından dahi çıkarılmasının sağlanmasıdır. Diğer bir deyişle, doğrudan yapılacak sermaye artırımında öyle bir ödeme yapılmalıdır ki şirket yönetim kurulu artık TTK madde 376/1 kapsamında bile gerekli önlemleri almak zorunda kalmasın.

Söz konusu şart, kanun koyucunun amacı ile örtüşmekle birlikte yönetim kurulunun iki aşamalı olarak yükümlülük altında kalmasını engellemesi bakımından yerindedir. Ancak madde hükmünde sermaye artırımı tutarının bir kısmının tescilden önce "ödenmiş olması" zorunluluğu ile anlaşılması gerekenin yalnızca nakdi sermaye taahhütlerinden kaynaklı sermaye artırımı olup olmadığı yönünde bir tartışmaya yol açmaktadır. Her ne kadar söz konusu hüküm ile şirkete fiilen girecek nakit tutarının arttırılmasını amaçlandığı savunulsa14 dahi asgari sermaye ödeme borcu tutarının artırılması yorumuna paralel olarak bir değerlendirme yapıldığında, artırımın yalnızca nakdi sermaye taahhütleri ile sınırlı olduğunun değerlendirilmemesi gereklidir. Ancak bazı sicil uygulamalarında söz konusu hükümden yalnızca nakdi sermaye artırımlarının kabul edilebileceği veya iç kaynaklardan yapılan sermaye artırımlarının bu kapsamda değerlendirilemeyeceği yönünde görüşler olduğuna rastlanılmıştır.

Bu kapsamda önemle belirtmek gerekir ki olayın mahiyeti bakımından değerlendirme yapıldığında, ortaklara borçlar hesabının sermayeye ilavesinde, ortağın şirketten alacağı nakdi bir borçlanmadan kaynaklanıyor ise sermaye artırımı tutarının bir kısmının tescilden önce "ödenmiş" olması şartı hiç şüphesiz yerine getirilmiş sayılmalıdır.

Ortağın alacağının nakdi borçlanmadan kaynaklanmadığı durumlarda da Tebliğ düzenlemesinin "ödenmiş" olması şartının, şirkete nakit girişini yerine getirilmediği gerekçesiyle aynî sermayenin doğrudan doğruya sermayeye eklenmeyeceği yönünde bir değerlendirme yapılması hatalı olacaktır. TTK'nın 376. maddesinin amacı düşünüldüğünde, şirketin varlıklarını sona erdirmek yerine finansal durumunu iyi hâle getirebilecek olan yolların kullanılmasının gerek pay sahipleri gerek alacaklılar açısından menfaat değerlendirilmesi yapıldığında mümkün olduğunun kabulü gerekmektedir.

Kaldı ki Tebliğ'de imkân sağlanan doğrudan sermaye artırımının sermayenin tamamlanması kapsamında değerlendirilmesi durumunda burada nakdi veya ayni sermaye artırımı gibi bir kısıtlamaya gidilmediği söylenebilecektir. Tebliğ düzenlemesi dikkate alınarak aksi yöndeki bir değerlendirme ise normlar hiyerarşisinin ihlâlinin varlığı konusunu gündeme getirecektir.

SONUÇ

Şirketler ticari hayatın bir sonucu olarak her zaman kâr edememekle birlikte zaman zaman zarar ederek başta alacaklılar olmak üzere şirketten menfaati olan kişilerin haklarını tehlikeye sokmaktadır. Bu kapsamda, TTK'da benimsenen ilkeler uyarınca şirketin sermayesinin belli oranlarda kaybedilmesi hâlinde yönetim kurulu tarafından alınması gereken önlemler düzenlenmiştir. TTK'nın 376. maddesinde öngörülen tedbirlerin detayına Tebliğ'de yer verilmiştir. Şirket nezdinde doğrudan sermaye artırımı yapılması da bu tedbirlerden biri olarak sayılmış olup düzenleme normlar hiyerarşisine aykırılık bakımından çokça eleştirilmiştir. 2020 yılında yapılan değişiklik ile doğrudan sermaye artırımı yapılması, bu şekilde yapılacak sermaye artırımında, tescil edilecek sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının en az yarısının özvarlık içerisinde korunmasını sağlayacak tutarın sermaye artırımının tescilinden önce ödenmesi şartına bağlanmıştır.

Söz konusu hükümde yer alan "ödenmesi" şartı uygulamada, uygulamanın amacının şirkete nakit girişinin sağlanması olduğu gerekçesi ile sermaye artırımının dış kaynaklardan yapılacak nakdi sermaye artırımı şeklinde gerçekleşmesi gerektiğine yönelik yorumlara sebep olmuştur. Ticaret mevzuatı kapsamında ortaklara borçlar hesabının sermayeye ilavesinin nakdi sermaye artışı olarak mı yoksa ayni sermaye artışı olarak mı değerlendirileceği tartışması da göz önüne alındığında, sermayesi ile kanuni yedek akçelerinin toplamının en az üçte ikisinin zarar sebebiyle karşılıksız kalan bir şirketin doğrudan doğruya ortaklara borçlar hesabının sermayeye ilavesi suretiyle sermaye artışı yapıp yapamayacağı hususu gündeme gelmektedir. Bu kapsamda, TTK'nın özünde şirketin sona ermesinden ziyade finansal durumunun iyileştirilmesi fonksiyonunu öne çıkarmayı amaçladığı, doğrudan sermaye artırımının sermayenin tamamlanması tedbiri kapsamında değerlendirilmesi ve bu değerlendirme içerisinde nakdi ve ayni sermaye artırımı gibi bir ayrıma gidilmemesi gerektiği düşünüldüğünde, ortaklara borçlar hesabının nakdi ve ayni borçlanmadan kaynaklanması fark etmeksizin sermayeye ilave edilebilmesi gerektiği kanaatindeyiz.

Footnotes

1. "...(3) Şirketin borca batık durumda bulunduğu şüphesini uyandıran işaretler varsa, yönetim kurulu, aktiflerin hem işletmenin devamlılığı esasına göre hem de muhtemel satış fiyatları üzerinden bir ara bilanço çıkartır. Bu bilançodan aktiflerin, şirket alacaklılarının alacaklarını karşılamaya yetmediğinin anlaşılması halinde, yönetim kurulu, bu durumu şirket merkezinin bulunduğu yer asliye ticaret mahkemesine bildirir ve şirketin iflasını ister. Meğerki, iflas kararının verilmesinden önce, şirketin açığını karşılayacak ve borca batık durumunu ortadan kaldıracak tutardaki şirket borçlarının alacaklıları, alacaklarının sırasının diğer tüm alacaklıların sırasından sonraki sıraya konulmasını yazılı olarak kabul etmiş ve bu beyanın veya sözleşmenin yerindeliği, gerçekliği ve geçerliliği, yönetim kurulu tarafından iflas isteminin bildirileceği mahkemece atanan bilirkişilerce doğrulanmış olsun. Aksi halde mahkemeye bilirkişi incelemesi için yapılmış başvuru, iflas bildirimi olarak kabul olunur."

2. Erdoğan MOROĞLU, Anonim Ortaklıklarda Sermaye Artırımı. On İki Levha Yayıncılık, 2018, s. 63.

3. Ayşe Şebnem TUFAN, "6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu'na Göre Anonim Şirketlerde Sermaye Kaybı ve Borca Batıklık Kavramları ile Sermayesini Kaybetmiş veya Borca Batık Anonim Şirketlerin Birleşmeye Katılması" (Yüksek Lisans), Galatasaray Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü., 2019, s. 37.

4. Şükriye DÖNMEZ ASLAN, "Anonim Şirketlerde Borca Batıklık Sonucunu Doğurmayan Sermaye Kaybı Hallerinde (TTK 376/1, TTK 376/2) Yönetim Kurulunun Görev ve Sorumlulukları" (Yüksek Lisans), Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2021, s. 108

5. Dr. Gökçen TURAN, "Ticaret Bakanlığı'nın TTK 376 Hükmünün Uygulama Esaslarına İlişkin Tebliğinin Üçte İki Sermaye Kaybı Halinde Doğrudan Sermaye Artırımı Yapılabilmesine İmkân Tanıyan Hükümleri Üzerine Düşünceler." Ticari ve Fikri Mülkiyet Hukuku Dergisi, 2020, S.6 (1), s. 147.

6. DÖNMEZ ASLAN, a.g.e, s.112

7. MOROĞLU, a.g.e, s. 1.

8. MOROĞLU, a.g.e, s .4

9. Erdem ATEŞAĞAOĞLU, Aylin ARMAĞAN, "Kurumlar Vergisi Matrahında İndirim Hakkı Veren Sermaye Artırımları Bakımından Ortak Alacağının Şirket Sermayesine Eklenmesi", İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi – ÜHFD 10(1), 2019, s.54

10. https://www.ito.org.tr/documents/Ticaret-Sicil/mevzuat/genelgeler-gorusler/ayni_sermaye.pdf

(Erişim Tarihi: 06.02.2023)

11. Konuya ilişkin olarak Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, İç Ticaret Genel Müdürlüğü'nün 27.09.2013 tarihli "Alacağın Ayni Sermaye Olarak Anonim Şirkete Konulmasına İlişkin Genelgesi"ndeki düzenlemenin normlar hiyerarşisinin açık bir ihlâli olduğuna ilişkin yorum için bkz: Mehmet ÖZDAMAR, "6102 Sayılı TTK Hükümleri Çerçevesinde Anonim Şirketlere Ayni Sermaye Konulmasına İlişkin Çeşitli Sorunlar", Ticaret ve Fikri Mülkiyet Hukuku Dergisi, Sayı 2015/1, s. 150.

12. Korkut, Özkorkut "6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun ("TTK") 376'ncı Maddesinin Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Tebliğ" Hakkında Düşünceler' Prof.Dr. Sabih Arkan'a Armağan, İstanbul, Oniki Levha, 2019, s. 984.

13. KORKUT, a.g.e., s. 990.

14. TUFAN, a.g.e, s. 38.

The content of this article is intended to provide a general guide to the subject matter. Specialist advice should be sought about your specific circumstances.