ÖZET

Ekonomik bir değere sahip olan ve devredebilen fikri mülkiyet hakları, fikri ve sınai haklar olarak ikiye ayrılmaktadır. Bu hakların cebri icraya konu olabilmesi ve haczedilip paraya çevrilmesi mümkündür. Fikri hakların kapsamına fikir ve sanat eserleri; sınai hakların kapsamına ise markalar, patentler, faydalı modeller, endüstriyel tasarımlar, coğrafi işaretler, entegre devre topografları, yeni bitki çeşitleri ıslahçı hakları, internet alan adları, ticaret unvanları ve işletme adları girmektedir. Bu çalışmadaki iki ana başlık altında özellikle fikir ve sanat eserlerinin cebri icraya konu olması ve sınai hakların cebri icra prosedüründeki yeri marka hukuku üzerinden incelenmiştir.

Anahtar Kelimeler: Fikri Haklar, Fikri Mülkiyet, Fikir ve Sanat Eserlerinin Haczi, Sınai Haklar, Markanın Haczi, Cebri İcra, Satış.

GİRİŞ

Düşünsel bir çabanın sonucu olarak ortaya çıkan ürünler, fikir ürünü olarak ifade edilir. Bu ürünler üzerindeki mülkiyet hakkı ise "fikri mülkiyet" olarak adlandırılır. Özel hukukun kapsamına giren fikri mülkiyet hakları, malvarlığına ait mutlak haklardandır ve sahibine inhisarı yetkiler tanır. Malvarlıksal niteliğe sahip olan fikri haklar, mutlak bir hak niteliğini haiz olduğundan, kural olarak devredilebilir, rehne ve hacze konu edinilebilir.

1. FİKRİ HAKLAR

Kişilerin emek ve bilgisiyle oluşturduğu ürünler üzerindeki haklarına fikri haklar denir. Fikri mülkiyetin konusunu oluşturan fikir ve sanat eserleri, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ("FSEK") ile koruma altına alınmıştır. FSEK'e göre bir fikri ürünün eser olarak kabul edilebilmesi için FSEK'in "Tanımlar" başlıklı 1/B maddesi uyarınca sayılan eser türlerinden birinin içine dahil olması gerekir.1 Bunun yanında Yargıtay kararlarında, eserden bahsedilebilmesi için iktisadi bir değere haiz olması gerektiği vurgulanmıştır.2

FSEK'in eser sahibine tanıdığı haklar maddi ve manevi haklardır. Manevi haklar, doğrudan eser sahibinin şahsına bağlı haklardandır ve şahıs varlığına ilişkin hakların haczi caiz değildir. Mali hakların ise haczi kural olarak mümkün olmakla birlikte bu değerlendirmede, eserin alenileşmiş eser veya alenileşmemiş eser olarak sınıflandırılmasının yapılması gerekmektedir. FSEK'in 61. maddesinin 1.fıkrasında, henüz umuma arz3 edilmemiş eserlerin aslı ile müsveddeleri üzerindeki malî haklar ile bu haklardan doğan para dışındaki alacakların haczinin mümkün olmadığı düzenlenmiştir. Zira FSEK'e göre, umuma arz edilene kadar eser oluşturma aşamasında olup bu aşamada haczedilmesi, sahibinin rızası dışında alenileştirme anlamına gelecek ve eser sahibinin manevî haklarına saldırı sayılacaktır. Bunun yanında FSEK, kural olarak alenileşmemiş eserler açısından malî haklarının haczi kabil olmadığını düzenlese de, sinema eserleri bakımından bir istisnaya yer verilmiş ve sinema eserlerine ait malî hakların eser alenileşmemiş olsa dahi haczin konusunu oluşturabileceğini düzenlemiştir.

Alenileşmiş eser bakımından ise FSEK uyarınca, eser sahibinin manevî menfaatlerini zarara uğratmamak kaydıyla, alenileşmiş bir esere ilişkin malî haklar ile eser sahibinin malî haklara ilişkin hukukî işlemlerinden doğan para alacaklarının haczi mümkündür. Alenileşmemiş eser bakımından FSEK, eser sahibini ve mirasçısını korumamış, eserin çoğaltılmış nüshalarının yanında, asıl ve müsveddelerini ve mali haklarını da alacaklının ellerine bırakmış, hiçbir yerde eser sahibinin muvafakatini aramamıştır.4

1.1. Müşterek Eser Sahipliğinde Haciz

FSEK'in 9/1. maddesine göre, birden fazla kimselerin vücuda getirdikleri eserin kısımlara ayrılması mümkünse, bunlardan her biri vücuda getirdiği kısmın sahibi sayılır. Müşterek/ortak eser olarak anılan bu eserin en önemli özelliği, birden fazla kişinin ortak çabası ile vücuda gelmesi ve her bir kişinin vücuda getirdiği kısmın sahibi olmasıdır. Bu durumda eser sahiplerinden her biri, meydana getirdiği bölümün münhasır sahibi olmakta ve meydana getirdikleri kısımlar üzerinde tasarruf etme yetkileri bulunmaktadır.

Müşterek kısımlar eserden ayrılabildiğinden, bu kısımların haczine ilişkin herhangi bir engel bulunmamaktadır. Haczin durumu, müşterek hususa uygulanacak hükümlere göre tespit edilecek ve niteliğine uygun düştüğü takdirde paylı mülkiyete ilişkin hükümler uygulama alanı bulabilecektir.

1.2. Birlikte Eser Sahipliğinde Haciz

FSEK'in 10. maddesine göre, birden fazla kimsenin iştirakiyle vücuda getirilen eser ayrılmaz bir bütün teşkil ediyorsa, eserin sahibi, onu vücuda getirenlerin birliğidir. Birden fazla kişinin ortak fikri çaba sonucu meydana getirdikleri ve niteliğini kaybetmedikçe birbirinden ayrılamayan kısımlardan oluşan eserler iştirak halinde eser olarak ifade edilmektedir. İştirak halinde eser sahipliğinde eser sahiplerinin eserin tamamı üzerinde mülkiyet hakkı bulunmamaktadır. Bu halde, eseri oluşturan her bir kısım, tek başına bir eser niteliği taşımamakta; ancak bir araya getirildiğinde eser olarak kabul edilmektedir. Buradan hareketle birlikte eser üzerinde elbirliği ile mülkiyetinin bulunduğu kabul edilmekte, eser sahipleri eserin tamamı üzerinde mülkiyet hakkına sahip bulunmakta ve eser üzerinde tek başına tasarruf yetkisine sahip bulunmamaktadırlar. Bu nedenle, eser sahiplerinden birinin hakkını üçüncü bir kişiye devri mümkün olmayıp eser sahiplerinden birinin şahsi borcu nedeniyle eserin haczedilip haczedilemeyeceğinin tespitinde, niteliğine uygun düştüğü takdirde adi şirkete ilişkin hükümler uygulama alanı bulduğu kabul edilmektedir.

1.3. Fikri Mülkiyete Konu Malların Paraya Çevrilmesi

Fikri mülkiyetin konusunu oluşturan fikirve sanat eserlerine ilişkin malî hakların yukarıda açıklanan sınırlar dahilinde haczedilmesinin ardından paraya çevrilerek alacaklının alacağına kavuşturulması gerekmektedir.

Alenileşmiş bir eserin müsveddesi veya aslı ile yayımlanmış bir eserin çoğaltılmış nüshaları, taşınır mal niteliğinde olduğundan, bunların haczi de İcra ve İflâs Kanunu ("İİK")'nun taşınırların haczine ilişkin hükümlerine tâbi olacaktır. Cebri icraya konu edilecek olan eser üzerindeki mali hakların hangi şekilde paraya çevrileceğine ilişkin olarak ise hukukumuzda açık bir düzenleme yer almamaktadır. Ancak İİK'nın 121. maddesinin uygulama alanı bulduğu görüşü hakimdir. Buna göre, paraya çevrilmenin usulüne ilişkin özel düzenleme bulunmayan hallerde icra müdürü, fikri mülkiyete konu malın satışının ne şekilde gerçekleşeceği hususunda icra mahkemesine danışacak, icra mahkemesi ise ilgilileri dinledikten sonra satışın ne şekilde olması gerektiğine karar verecektir.

Haczedilebilir nitelikteki söz konusu mallar, İİK'nın 184. maddesine göre iflâs masasına dâhil edilebilecektir.

Eser sahipleri tarafından malî haklar üzerinde üçüncü kişilere süresi ve kapsamı belirtilmek kaydıyla lisans verilmiş olması ihtimâlinde ise malî haklar, lisans sahibinin haklarıyla sınırlandırılmış olarak cebri icraya konu olup paraya çevrilebilecektir. Lisans alan kişi, malî hakların haczi sırasında kendisine tanınmış olan kullanma hakkının göz önünde tutulmaması halinde İİK kapsamında istihkak iddiasında bulunabilecek ve bundan sonraki prosedür, İİK'da belirlenen ilgili maddeler çerçevesinde çözüme kavuşturulacaktır.

2. SINAİ HAKLAR

Sınai mülkiyet hakkı, tarım ve sanayideki buluşların, yeniliklerin, yeni tasarımların ve özgün çalışmaların ilk uygulayıcıları adına veya ticaret alanında üretilen ve satılan malların üzerlerindeki üreticisinin veya satıcısının ayırt edilmesini sağlayacak işaretlerin sahipleri adına kayıt edilmesini ve böylece ilk uygulayıcıların ürünü üretme ve satma hakkına belirli bir süre sahip olmalarını sağlayan gayri maddi bir haktır. Sınai haklar, hak sahibine hukuki tasarruf yetkisi tanımaktadır. Tasarruf yetkisinden hareketle sınai hakların devri, rehni ve haczi mümkün kılınmıştır.

Uygulamada genellikle sınai hakların cebri icrasında hukuki uyuşmazlıkların konusu marka olmuş ve tartışmalar da marka üzerinden yürütülmüştür.

6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu ("SMK")'nun 5. maddesinde marka, "Bir teşebbüsün mallarının veya hizmetlerinin diğer teşebbüslerin mallarından veya hizmetlerinden ayırt edilmesini sağlaması ve marka sahibine sağlanan korumanın konusunun açık ve kesin olarak anlaşılmasını sağlayabilecek şekilde sicilde gösterilebilir olması şartıyla kişi adları dâhil sözcükler, şekiller, renkler, harfler, sayılar, sesler ve malların veya ambalajlarının biçimi olmak üzere her tür işaretten oluşabilir." şeklinde tanımlanmıştır. Markanın haczi ile markayı taşıyan malların haczi birbirinden tamamıyla farklıdır.5 İİK'da yer alan taşınırların haczine ilişkin düzenlemelerin gayri maddi bir malvarlığı olan markaya uygulanması uygun bulunmamıştır. Nitekim Yargıtay kararlarında da taşınır malların haczini düzenleyen ilgili hükmün markanın haczinde uygulanmayacağı belirtilmiştir.6

SMK'da sicile kayıtlı markaların haczi düzenlenmiş olup SMK'nın 148. maddesi, "Sınai mülkiyet hakkı devredilebilir, miras yolu ile intikal edebilir, lisans konusu olabilir, rehin verilebilir, teminat olarak gösterilebilir, haczedilebilir veya diğer hukuki işlemlere konu olabilir." şeklindedir. Mevcut düzenleme uyarınca markanın hacze konu edilebileceği açıkça belirtilmiş ancak haczin prosedürü konusunda herhangi belirlemeye yer verilmemiştir.

Tescilli markaların haczinde İİK'nın 79. maddesinin 3. fıkrasının uygulanabilmesi mümkün kabul edilmektedir.7 Anılan maddeye göre, haciz aşamasına gelindiğinde alacaklı vekilinin talebi doğrultusunda icra müdürü tarafından Türk Patent ve Marka Kurumu'na doğrudan bir müzekkere yazılarak haciz işlemi gerçekleştirilebilecektir.

SMK'nın 148. maddesindeki düzenleme nedeniyle sadece sicile kayıtlı olan, tescilli markaların haczinin mümkün olduğu yorumu yapılabilirse de bu hüküm tescilsiz markalarda cebri icra prosedürünün işlenmeyeceği anlamına gelmemektedir. Henüz tescil başvurusunda bulunulmamış olsa da bir markanın fiilen kullanılması halinde bu durum, markanın ekonomik bir değeri haiz olduğunu ortaya koymaktadır. Dolayısıyla fiilen kullanılan marka üzerinde cebri icra faaliyetine girişilebilecektir. Ancak bu durumda markanın kayıtlı olduğu bir sicil bulunmadığından SMK'nın 148. maddesi uygulama alanı bulamayacak ve iyiniyetli üçüncü kişilere karşı ileri sürülemeyecektir.

Önemle belirtmek gerekir ki haciz, alacaklıya tescilli veya tescilsiz markayı herhangi bir şekilde kullanma hakkı sağlamayacak veya bir tedbir kararı ile engellenmediği müddetçe devrine engel olma hakkı vermeyecektir.

Garanti markası, marka sahibinin kontrolü altında belirli bir sektördeki işletmelerin ortak özelliklerini belirleyerek garanti simgesi olarak kullanılır. Garanti markasının cebri icrası konusunda mevzuatta herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak öğretideki hâkim görüş, devredilebilir olmasından dolayı, cebri icrasının da mümkün olduğu yönündedir.

Markanın, sahibinin adını içermesi durumunda cebri icraya konu olup olmayacağı hususu ise farklı bir tartışmayı beraberinde getirmektedir. Ad, kişilik haklarına dahil olduğundan cebri icrası mümkün gözükmese de söz konusu marka olan ad, sahibinin iradesiyle ekonomik bir değer kazanmak için kullanıldığından şahsiliğini kaybettiği kabul edilecektir. O halde kişinin adını marka olarak kullanması, adını ticarileştirdiği anlamına geldiğinden, cebri icraya konu edilmesi mümkündür.8

Son olarak, markanın haczedilmesinin amacı alacaklının alacağını tahsil etmesinin sağlanmasıdır. Markanın gerçek değerine uygun bir bedel üzerinden paraya çevrilmesi hem alacaklı hem de borçlunun menfaatine olup tarafların markanın değerinin korunması amacıyla gerekli tedbirleri talep etme yetkileri bulunmaktadır.

Markanın paraya çevrilmesi bakımından SMK'da özel bir hüküm yer almadığından, İİK'nın 121. maddesinin marka bakımından da uygulama alanı bulacağı kabul edilmektedir. Maddeye göre, icra memuru icra mahkemesinden satışın nasıl yapılacağı hususunda karar vermesini isteyecek, mahkeme tarafından satış usulü belirlendikten sonra ilgililer davet edilip görüşleri alınacaktır. İcra mahkemesi görüşlerle bağlı olmamakla birlikte, somut olaya uygun gerekli gördüğü tüm tedbirleri alabilir.9

SONUÇ

Fikri haklar, günümüz hukuk sisteminde, fikir ve sanat eserleri ile sınai hakları da içine alan geniş bir hak kategorisine sahiptir. Bu geniş kategorinin içinde hukuki uyuşmazlığa sebebiyet veren konulardan fikir ve sanat eserleri ve markanın cebri icrası genel hatlarıyla aktarılmıştır. FSEK uyarınca fikir ve sanat eserlerinin alenileşmiş olup olmadığına göre ayrım yapılacak olup alenileşmemiş eser kişilik haklarına dahil olduğundan, cebri icrası mümkün olmayacaktır. Alenileşmiş eserlere ise cebri icra prosedürü işletilebilecektir. Sınai haklardan markanın haczi ise SMK ile mümkün kılınmıştır. Fikri ve sınai hakların paraya çevrilmesi aşamasında haczedilen eserin yahut markanın değeri tespit edilecek ve belirlenecek satış usulü ile satışa sunularak borcun tahsili sağlanacaktır.

Footnotes

1. FSEK'in 1. maddesine göre eser; sahibinin hususiyetini taşıyan ve ilim ve edebiyat, musiki, güzel sanatlar veya sinema eserleri olarak sayılan her nevi fikir ve sanat mahsullerini ifade eder.

2. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 18.11.2009 tarihli 2009/15-459 E. sayılı kararı

3. FSEK'in 7. maddesine göre umuma arz; bir eserin aslından çoğaltma ile elde edilen nüshaları hak sahibinin rızasıyla satışa çıkarılma veya dağıtılma yahut diğer bir şekilde ticaret mevkiine konulma suretiyle yayımlanmasıdır.

4. Ünal Tekinalp, Fikri Mülkiyet Hukuku, Vedat Kitapçılık, Ocak 2012, s.241

5. a.g.e, Tekinalp, s.429

6. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi'nin 09.09.2000 tarihli E. 2000/8623 sayılı kararı

7. İİK m.79/3'e göre, "Resmî sicile kayıtlı malların haczi, takibin yapıldığı icra dairesince, kaydına işletilmek suretiyle doğrudan da yapılabilir."

8. Nur BOLAYIR, "Fikri Mülkiyet Haklarında Cebri İcra Sistemi", Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2015, s.2525

9. Hakan Pekcanıtez, İcra ve İflas Hukuku, Yetkin Yayıncılık, Ankara 2012, s.369

The content of this article is intended to provide a general guide to the subject matter. Specialist advice should be sought about your specific circumstances.