Yenilenebilir enerji insan hayatında her geçen gün daha fazla karşılık buluyor. Zira yenilenebilir enerji kapsamında "sürdürülebilir bir dünya" kavramı günümüzde sadece bir niyet beyanı olmanın çok ötesine geçmiş durumda. Çok sayıda ülke, büyük ve küçük firma artık yenilebilir enerji kapsamında sürdürülebilirliği hedefliyor, bu hem hayati bir mesele hem de pratik bir süreç. Hız kesmeden son sürat yola devam ederken; aynı zamanda tüm sektörler adeta tepeden tırnağa yeniden yapılandırılıyor ve adapte ediliyor. İnsanlık, geçmişten geleceğe uzanan tarihi bir dönüm noktasının tam da üzerinde duruyor.

Türkiye'de Sürdürülebilirlik Kapsamında Yenilenebilir Enerji

"Sırtımızı rüzgâra verelim. Atalarımız ne derdi; arkana rüzgârı alırsan yorulmazsın. Yüzümüzü de güneşe döneceğiz." Kulağa bilge bir Kızılderili tarafından söylenmiş gibi gelen bu sözler Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) Başkanı Mustafa Yılmaz'a ait.

EPDK Başkanı Yılmaz'ın, Türkiye Rüzgâr Enerjisi Birliği (TUREB) tarafından 1–2 Kasım 2022 tarihlerinde düzenlenen 11. Türkiye Rüzgâr Enerjisi Kongresi'nin açılış töreninde yenilenebilir enerjiye dair söylediklerinin ilhamını geçmişten alsa da Türkiye adına geleceğe yönelik stratejik bir yaklaşımı işaret ediyor.

Ancak enerji, ismiyle müsemma oldukça dinamik ve çok katmanlı bir sektör. Haliyle gelişmeleri düzenli olarak takip etmek ve zamanında pozisyon alabilmek oldukça güç. Hele ki hem teknolojik olarak hem de mevzuat açısından sürekli güncellenen yenilenebilir enerji söz konusu olduğunda. Bu açıdan kulaktan dolma ya da geçersiz bilgilerle hareket etmek, risklere yol açabileceği gibi fırsatların kaçmasına da neden olabilir.

Tüm bunları göz önünde bulundurarak geldiğimiz son aşamada, Türkiye'de yenilenebilir enerjinin hukuki boyutlarını ve farklı sektörlere yansımalarını genel hatlarıyla sizler için özetledik.

Küresel Enerji Krizi Aslında Bir Fırsat mı?

Tüm insanlığı olumsuz bir şekilde etkileyen bir krizi fırsat olarak görmek ilk bakışta etik açıdan yadırganabilir. Lâkin meseleye çözüm odaklı yaklaşımlar ve bu yaklaşımların muhtemel uzun vadeli sonuçları üzerinden bakıldığında kastedilenin yine insanlıkla ve toplumsal menfaatlerle ilgili bir fırsat olduğu görülebilecektir.

Küresel salgının yaralarını sarıp yarattığı havayı dağıtmaya çalışırken patlayan Rusya ve Ukrayna arasında çıkan savaş zaten sürmekte olan enerji krizini hızla derinleştirdi. Bu da rüzgârı arkamıza alıp, yüzümüzü de güneşe dönmenin önemi konusunda hepimize ezberlerimizin çok ötesinde, bizzat hayatın kendisinin verdiği etkileyici bir ders niteliği taşıyor.

İşte tam da bu noktada bir musibetin bin nasihatten evla olduğunu bilenler, küresel enerji krizinin de hem toplumsal ekonomik gelişim hem de sürdürülebilirlik açısından yaşamsal bir fırsat olduğunun farkındalar.

Bu fırsatın temel dinamiği olan yenilenebilir enerji kaynaklar, en genel ifadeyle doğanın kendi döngüsü içerisinde dünden yarına varlığını sürdürebilen tabii değerler olarak tanılanabilir. Aslında, insanlık tarih boyunca ilerlemesini de bu tabii değerlerin doğru kullanımına ve doğadan aldığı ilhama borçlu.

Dünyanın en büyük tarım üreticilerinden Hollanda bu konuda çarpıcı bir örnek olarak karşımıza çıkıyor. Ülkeye "Nederland" yani "alçak topraklar" denilmesinin sebebi olan deniz seviyesinin altındaki alanların ıslahı rüzgâr enerjisi sayesinde başarılmıştı. Yel değirmenleri 13. Yüzyıl'dan itibaren bu alanlardaki suyun tahliyesinin yanı sıra kereste, kâğıt ve boya gibi pek çok ihtiyacın üretiminde de kullanıldı. Yani günümüzde pahalı koleksiyonların en nadide parçaları arasında bulunan Hollandalı sanatçıların eserlerinde dahi doğadan sağlanan enerjinin rolü var.

Tarihin seyrini değiştiren coğrafi keşifleri mümkün kılan en önemli faktör ise "Karavela" adı verilen gemilerdi. Akıntıları efektif bir şekilde değerlendiren öncü denizciler, rüzgâr enerjisinin optimum kullanımını sağlayan üç köşeli Latin yelkenleriyle okyanuslarda yol alıyorlardı. Kristof Kolomb'un Alize rüzgârlarına dair bilgisi de Amerika'yı keşfinde çok etkili oldu.

Bugün aynı bilgiyi teknolojik gelişmelerin ışığında ve modern mühendislik yöntemleriyle değerlendirerek doğanın yenilenebilir enerjisini tabir-i caizse yeniden keşfediyoruz.

Mevcut elektrik üretimi ağırlıklı olarak ithal doğalgaz ve kömüre dayalı olsa da doğal kaynaklar açısından sahip olduğumuz zenginlik yenilenebilir enerji yatırımları konusundaki en büyük silah. Yatırım maliyetinin amortisman sürecinin kısalması ile bu zenginlik çok daha verimli bir şekilde değerlendirilebilecek.

Türkiye'de yenilenebilir enerjiyle ilgili dernek ve benzeri oluşumların yaygınlığı ve çeşitliliği ise toplumun daha organize hareket ederek karşına çıkacak olan zorlukların üstesinden gelebilmesinde büyük bir avantaj sağlayacak. Konuyla ilgili deneyim ve uzman iş gücü birikimi arttıkça daha hızlı yol kat edilmesi kaçınılmaz.

Tüm bunlar alt alta toplandığında varılan sonuç; küresel enerji krizinin yenilenebilir enerji konusunda büyük bir fırsat doğurduğu. Hem Türkiye'nin ekonomik gelişimi hem de tüm dünyada sürdürülebilir bir hayat adına bu fırsatı hem toplum hem de tüm insanlık olarak kaçırmamalıyız.

Elbette enerji alanındaki politikalar ile stratejik adımların bu elverişli koşullarla uyumlu olması şart. Kanunlar, yönetmelikler ve tebliğlerle şekillenen mevzuatın son yıllarda yenilenebilir enerjiyi çok daha destekleyici bir yapıya büründüğünü söylenebilir. Üretim tesislerinin lisanslanmasının önündeki bürokratik engellerin azaltılması, Yenilenebilir Enerji Kaynakları Destekleme Mekanizması (YEKDEM), hibe destekleri ve teşvik kredileri ile kamu alım garantisi bunun akla ilk gelen örnekleri.

Faydalarıyla birlikte ele almaya çalıştığımız bu genel çerçevenin ardından yenilenebilir enerji konusunu gerek hukuki boyutları gerekse de farklı sektörlere yansımalarıyla incelemeye devam edelim.

İklim Değişikliği Kanun Tasarısı ve Yenilenebilir Enerji

Kyoto Protokolü ile Paris Anlaşması, imzalayan diğer ülkelere olduğu gibi, Türkiye'ye de fosil yakıtların kullanımını azaltma ve yenilenebilir enerji kaynaklarını artırma konularında belirli yükümlülükler getiriyor.

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı (CSB) tarafından bir yılı aşkın bir süredir hazırlanmakta olan İklim Değişikliği Kanun Tasarısı (Kanun) bu yükümlülüklerin karşılanması konusunda büyük bir öneme sahip. Tasarının 2022 yılı sonuna dek Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne (TBMM) sunularak kanunlaşması bekleniyor. Tasarı incelendiğinde; öncelikle göze çarpan 4 temel husus var:

Bunlardan ilki, Türkiye'de iklim değişikliğine karşı mücadelenin ilk defa bu kadar kapsamlı bir yasal ve kurumsal çerçeveye kavuşacak olması. Bu çerçeve dâhilinde Kanun'un amaç maddesinde belirtilen "net sıfır emisyon hedefi" yenilenebilir enerjinin gelecekteki potansiyelini ortaya koyuyor.

İkinci husus ise Kanun'un uygulanmasında Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı'nın dışında yükümlülüğü olan bakanlıklarda saklı. Enerji ve Tabii Kaynaklar, Sanayi ve Teknoloji, Ulaştırma ve Altyapı, Tarım ve Orman, İçişleri, Sağlık, Kültür ve Turizm, Aile ve Sosyal Hizmetler, Hazine ve Maliye, Ticaret, Milli Eğitim Bakanlıkları ile yerel yönetimlerin, İklim Değişikliği Kanun Tasarısı kapsamında farklı yönlerde ve düzeylerde de olsa yükümlü tutulması oldukça dikkat çekici.

Sadece bu duruma bakarak dahi Kanun'un uygulanmaya başlamasıyla birlikte neredeyse tüm ülkenin iklim değişikliğine karşı mücadele temelinde topyekûn seferberlik sürecine gireceğini söylemek mümkün. Bu alanda gerçekleştirilecek olan yatırımlar da bu seferberliğin bir parçası olarak değerlendirilmeli. Bu bağlamda hem ülkelerin hem de büyük veyahut küçük firmaların katkıları büyük bir önem taşıyor.

Tasarıyla ilgili altınının çizilmesi gereken diğer bir husus; meselenin salt bir çevre sorununun ötesinde sosyoekonomik bir açıdan algılanması. Kanun'un amacı da dâhil olmak üzere, tasarı metninde sıkça vurgulanan "yeşil kalkınma vizyonu" kavramı bunun göstergesi. Yenilenebilir enerji de bu vizyonun en önemli bileşenlerinden biri.

Sermaye Piyasası Kurulu (SPK), Borsa İstanbul A.Ş.'nin yükümlülüğündeki emisyon ticaret sistemi, karbon vergisi, iklim finansmanı ve oluşturulacak olan Karbon Piyasası Kurulu net sıfır emisyona geçişin iktisadi kurum ve enstrümanları arasında yer alıyor. Bu geçişin adil bir şekilde gerçekleşebilmesi için "işsizlik ve ekonomik dalgalanmaların önlenmesi ile yeşil iş olanaklarının sağlanması" tasarıda özellikle belirtilmiş.

İklim Değişikliği Kanun Tasarısı'yla ilgili son olarak üzerinde durulması gereken husus, bu kadar geniş kapsamlı ve çok özneli bir sürecin uygulama aşamasında muhtemelen oldukça fazla eylem planı ve yönetmelikle karşılaşacak olunacağıdır.

Bu da önümüzdeki yıllarda gerek Kanun'un kendisi gerekse de yenilenebilir enerji üzerine daha çok konulacağı anlamına geliyor. Özellikle de yukarıda iktisadi kurum ve enstrümanlar olarak nitelendirilen piyasa temelli mekanizmaların Kanun'a bağlı olarak şekillendikçe daha ayrıntılı bir biçimde incelenmelerini gerektiriyor.

Yenilenebilir Enerjinin Depolanmasında Yeni Dönem

Yenilenebilir enerjinin üretimi kadar üzerinde durulması gereken kritik bir mesele de depolanması. Zira depolama kapasitesi üretimin de doğal olarak sınırı niteliğinde. Bu sınırlılık, hem kaynaklardan yeterince yararlanılmasını hem de enerji dağıtımını olumsuz etkileyebilecek bir faktör.

EPDK Ekim ayının son günlerinde bu konuda yenilenebilir enerjinin geleceğine yön verecek önemli bir düzenleme gerçekleştirdi. Türkiye'nin şartlarına ve potansiyeline göre yapıldığı belirtilen depolama düzenlemesi, enerji üretimi yatırımını da kolaylaştırıyor.

Bu düzenleme uyarınca; depolama tesisi kurmayı taahhüt eden herkes aynı zamanda enerji yatırımcısı olma ayrıcalığına hak kazanacak. Taahhüt edilen depolama tesisinin gücü kapasitesinde rüzgâr ve güneş enerjisi santrali kurmak için ön lisans başvurusunda bulunulabilecek. Mevcut santraller de kuracakları depolama tesisi oranında kapasite artışı yapabilecek ve bu artışa bağlı olarak ek YEKDEM teşviğinden yararlanabilecek.

Enerji depolamada yerli ve yabancı kaynaklardan 20 ila 25 milyar dolarlık bir yatırım beklentisi yaratan yeni düzenlemenin bu alandaki istihdam olanaklarını da artıracağı öngörülüyor. Bu yatırımların sadece rüzgâr türbinleri ve güneş panellerine değil, aynı zamanda yerli elektrikli araç batarya teknolojisine de olumlu bir şekilde yansıyacağı söylenebilir.

Bir sonraki maddede üzerinde durulacak "lisanssız yenilenebilir enerji üretim tesisleri" de bu düzenleme kapsamında elektrik depolama tesisi kurabilecek.

Bütün bunlar yenilenebilir enerjinin depolanması ve üretimini de artıracak olan yepyeni bir döneme girildiğinin tüm dünyaya ilanı.

Sürdürülebilir Bir Sanayi İçin Lisanssız Yenilenebilir Enerji Üretimi

İklim Değişikliği Kanun Tasarısı uyarınca; "organize sanayi bölgesi, endüstri bölgesi, teknoloji geliştirme bölgesi, serbest bölge ve sanayi sitelerinde yenilenebilir enerji kullanım altyapılarının geliştirilmesi" hedefleniyor.

Yenilenebilir enerjiye dair bu hedef, geçtiğimiz Ağustos ayında T.C. Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Yeni Lisanssız Elektrik Üretimi Yönetmeliği (Yönetmelik) ile birlikte yorumlandığında, çeşitli ölçeklerdeki sanayi üretimlerinin daha elverişli koşullarda sürdürülebilirliğine de olumlu bir biçimde yansıyacağı görülecektir.

EPDK'nın hazırladığı ilgili Yönetmelikte; "imkânı olan bütün tüketicilerin, tükettiği enerjiyi güneşten üretebilmesinin öncelikli hedef olduğu ve bu düzenleme ile gerçek elektrik tüketicilerinin tüketimlerini karşılamak maksadıyla elektrik üretim tesisi kurması, tükettiğini kadarını da satarak yatırımın geri dönüşünü makul süreler içerisinde elde etmesinin sağlanacağı" belirtiliyor.

Yani Kanun Tasarısı'nda yenilenebilir enerji kullanım altyapılarının geliştirilmesi hedeflenen tüm tüzel üretim alanları hem lisanssız olarak ihtiyacı olan elektriği üretebiliyor hem de tüketimiyle eşdeğer oranda ihtiyaç fazlasını satarak kullanıma sunduğu enerji sayesinde kendisine bir girdi sağlıyor. Burada tek kritik nokta ihtiyaç fazlası üretimin bir önceki yıla göre hesaplanan tüketimi aşmaması.

Bu tür organize üretim alanlarının dışındaki sanayi kuruluşları da bu uygulamanın kapsamı dahilinde. Üstelik kendi yenilenebilir enerji üretim tesisinden farklı bir ölçüm alanına kayıtlı yatırım sahasındaki tüketimini de ürettiği elektrikle karşılayabiliyor.

2019 yılından itibaren lisanssız üretime dair "aslolanın tüketim ihtiyacının karşılanması" olduğunu beyan eden EPDK'nın bu düşünceye katkı sağlayacak her türlü proje önerisine açık olduğunu belirtmekte fayda var.

Bu yaklaşım ve yasal düzenlemeler göz önüne alındığında, yenilenebilir enerjide lisanssız üretim yatırımlarının sanayi sektörünün gelişimi açısından büyük bir avantaj doğuracağı rahatlıkla söylenebilir.

Yenilenebilir Enerjinin İhracat Gelirlerine Etkisi

CBAM yani "Carbon Border Adjustment Mechanism", Avrupa Birliği'nin (AB) Paris Anlaşması ve 2050 yılında iklim–nötr bir kıtaya ulaşma amacını taşıyan Avrupa Yeşil Mutabakatı ile bağlantılı olarak hayata geçirmeyi planladığı bir uygulama.

CBAM henüz uygulamaya dair karmaşık olan yönleri ve uluslararası ticaret açısından hem AB içinde hem de dışında tartışmalı hükümleriyle aslında başlı başına kapsamlı bir yazı konusu. Şu aşamada konunun sadece Türkiye'nin ihracat gelirlerine olası etkisine değinmek daha sağlıklı olacaktır.

Uygulamanın amacı karbon kaçağı riski taşıyan ve karbon salınımı yüksek ürünlerin AB ülkelerine ithalatına ek maliyet ve yükümlülükler getirmek. Bu açıdan tabir-i caizse bu bir nevi ceza mekanizmasına benzetilebilir.

Ancak bu ceza ihracatın yapıldığı ülkelerdeki şirketlere kesilmiyor, AB sınırları içerisindeki ithalatçı firmalara uygulanıyor. Bu durumda ithalatçı firmaların alternatiflere yönelmesi kaçınılmaz bir durumdur.

AB ülkeleri 2021 yılı için Türkiye'nin ihracatında %40'ı aşkın bir oranla ilk sırada. Ceza, Türkiye'nin ihracatçı firmalarına kesilse bu sadece gelir kaybı demek. Lâkin AB'ndeki ithalatçıların alternatiflere yönelmesi Türkiye açısından ciddi manada pazar kaybı anlamına geliyor.

Buna karşı yapılması gerekenler ise; CBAM konusundaki gelişmelerin dikkatle takip edilmesi, İklim Değişikliği Kanun Tasarısı'nın bir an önce yürürlüğe sokularak uygulanmaya başlanması ve Ticaret Bakanlığı'nın 2021 yılında yayınladığı Yeşil Mutabakat Eylem Planı'nın gereklerinin yerine getirilmesi. Türkiye'nin ihracat alanında rekabet gücünü koruyup koruyamayacağı bunlara bağlı.

CBAM uygulamasının ertelenmesi ya da kapsamının daraltılması gibi irade dışında birtakım palyatif gelişmeler söz konusu olsa bile, ihracat gelirlerinin korunmasında karbon emisyonunu azaltacak olan yenilenebilir enerji kaynaklarının geliştirilmesi uzun vadeli ve kalıcı tek çözüm.

Elektrikli Araç Şarj İstasyonları ve Batarya Teknolojisi

Türkiye'de elektrikli araç şarj istasyonları kurulumu ve enerji tedariği hizmetiyle ilgili Yönetmelik bu yılın Nisan ayında T.C. Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Böylece ilk şarj ağı işletmeci lisanslarının da verilmesine başlandı.

Bu konuda henüz yolun başı sayılabilecek olsa da 10 yıl içerisinde 1 milyon elektrikli aracın trafikte ve 100.000 şarj istasyonunun hizmette olacağı öngörülüyor. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Teknolojik Ürün Yatırım Destek Programı kapsamında şarj istasyonlarına tahsis ettiği desteklerle bu süreci hızlandırmaya çalışıyor.

Şarj istasyonlarının 2030 yılında 1 milyar dolarlık bir ekonomik hacme ulaşacak olması ve yenilenebilir enerjinin depolanmasına yönelik yeni düzenlemelerle yerli batarya teknolojisinde beklenen gelişmeler bu alana yönelik yatırımları artıracak olan unsurlar olarak karşımıza çıkıyor. Sürdürülebilirlik açısından çevre dostu elektrikli araçların şarj istasyonlarında da enerji kaynağı olarak güneş panelli sistemlerin kullanılması bu yatırımlarla birlikte daha da yaygınlaşacaktır.

İnşaat Sektörünün Yeni Altın Anahtarı: Yenilenebilir Enerji

Türkiye'nin dinamik yatırım alanlarından olan inşaat sektörü de İklim Değişikliği Kanun Tasarısı'nın kapsama alanında. Tasarıyı hazırlayan Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı; enerji verimliliği çok yüksek olan ve yenilenebilir enerji kullanan "Neredeyse Sıfır Enerjili Bina" (NSEB) konseptini zorunlu hale getirmekle, yeni binaların enerji performansında ve karbon emisyonlarında ortalama yüzde 25 iyileştirme sağlamakla ve 2025 yılından itibaren yeni binaların enerjisinin yüzde 10'unu yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlayacak şekilde inşa edilmesine ilişkin çalışmalar yapmakla yükümlü.

Tasarı, diğer hükümlerinden farklı olarak uygulamada kamu–özel sektör–vatandaş sacayağını bir arada içeriyor olması. Bu açıdan iklim değişikliğine karşı mücadele temelinde topyekûn seferberliğin güzel bir örneği. Diğer yandan yenilenebilir enerji, dönemsel olarak sıkıntılar yaşayabilen inşaat sektörüne de hem değer katacak hem de yeni bir soluk getirecek gibi gözüküyor.

Türkiye'de küçük çaplı bir ilçe boyutunda ve toplu enerji tüketimi yüksek yeni yaşam alanlarına ilginin yüksek olduğunu söylenebilir. Yeni Lisanssız Elektrik Üretimi Yönetmeliği kapsamında yenilenebilir enerji kaynaklarından kendi tüketimini karşılayacak ve ihtiyaç fazlası enerji üretimini satabilecek olmaları bu yaşam alanları için de önemli bir fırsat.

Bacasız Sanayide Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Kullanımı

Halihazırda Türkiye'de turizm alanlarına yönelik yenilenebilir enerjinin kısmen de olsa kullanımını zorunlu tutan bir düzenleme ya da tasarı bulunmuyor. Ancak, mavi bayraklı plajları ya da doğal koruma alanlarını referans alacak olursak; uluslararası turizm açısından bunun nasıl da büyük bir prestij potansiyeli taşıdığı daha iyi anlaşılacaktır.

Enerjisa ve Sabancı Üniversitesi'nin Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) ile iş birliği içerisinde Ayvalık-Küçükköy'de hayata geçirdiği Sürdürülebilir Enerji Temelli Turizm Uygulama Merkezi (SENTRUM) bu konuda örnek ve yaygınlaştırılabilir bir girişim.

"Yeşil Destinasyon Modeli"nin ilk deneyimi SENTRUM, aynı zamanda iklim değişikliğine karşı mücadelede net verilerin elde edilebilmesini sağlamış ve bunun için de yenilenebilir bir enerji kaynağı olan güneş enerjisi santralinden, elektrikli araç şarj altyapısına kadar etkin bir biçimde kullanılmış durumda.

Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı'nın konuyla ilgili olarak ifade ettiği; "ölçeklendirilebilir, tekrarlanabilir ve sürdürülebilir" kavramları aslında yenilenebilir enerjiye yönelik olması gereken yaklaşımı da özetler nitelik taşıyor.

Net sıfır emisyon hedefine ulaşmak için yapılması gerekenler ülke genelinde düşünüldüğünde oldukça büyük çaplı görünse de formül net; "ölçeklendireceğiz, tekrarlayacağız ve sürdüreceğiz". Yenilenebilir enerji yatırımlarında da bunun kılavuz edinilip, yeni bir alışkanlık haline dönüştürüldüğünde sürdürülebilir bir hayata "Merhaba!" denmesinin önünde hiçbir engel yok demektir.

The content of this article is intended to provide a general guide to the subject matter. Specialist advice should be sought about your specific circumstances.