Bütün dünyayı etkisi altına alan korona virüs salgını (bilinen diğer adı ile COVID-19), ülkemizde de gündemin ilk sıralarında yer bulmaya devam etmektedir. Dünya Sağlık Örgütü tarafından "pandemi" ilan edilen bu salgının etkileri hukuk alanında da etkilerini sürdürmekte olup salgının etkilerini azaltmak maksadıyla önlemler alınmaya devam etmektedir. Bu bağlamda; salgının Türk Hukuk Sistemi bakımından yol açabileceği belirsizlikleri giderebilecek bazı bilgilere ilişkin işbu kısa bilgi notu hazırlanmıştır.

I. İCRA VE İFLAS HUKUKU BAKIMINDAN ETKİLERİ

2004 Sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun ("İİK") 330. maddesi uyarınca; ""Salgın hastalık, umumi bir musibet veya harb halinde Cumhurbaşkanı kararıyla memleketin bir kısmında veya bazı iktisadi zümreler lehine muayyen bir müddet için icra takipleri durdurulabilir." hükmüne yer verilmiştir. Anılan hükme istinaden ise ülkemizde de hızla yayılmaya devam eden korona virüs salgınına karşı alınan önlemler kapsamında 22 Mart 2020 tarih ve 31076 sayılı Resmi Gazetede 2279 Sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile 30 Nisan 2020 tarihine kadar nafaka alacaklarına ilişkin icra takipleri hariç olmak üzere;

  • Yurt genelinde yürütülmekte olan tüm icra ve iflas takiplerinin durdurulmasına,
  • Bu çerçevede taraf ve takip işlemlerinin yapılmamasına,
  • Yeni icra ve iflas takip taleplerinin alınmamasına ve
  • İhtiyati haciz kararlarının icra ve infaz edilmemesine karar verilmiştir.

Kararının uygulanması sırasında oluşacak tereddütleri giderebilmek için ise Adalet Bakanlığı İcra İşleri Dairesi Başkanlığı tarafından 24.03.2020 tarih ve 86420598-296/2543 sayılı genelgesi yayınlanmıştır. Bu itibarla uygulamaya ilişkin esaslar kısaca aşağıdaki şekilde belirlenmiştir:

  1. Ülke genelinde açılmış bulunan nafaka alacakları hariç tüm icra ve iflas takipleri durdurulduğundan bu konuda takiplerin durdurulmasına ilişkin ayrıca durma kararı alınmasına gerek olmayacağı,
  2. Nafaka alacağına ilişkin takipler istisna tutulduğundan bu husustaki açılmış olan takiplerin devam edeceği, durma süresi içerisinde yeni nafaka takiplerinin açılabileceği,
  3. Nafakaya ilişkin ilamların durma süresi içerisinde takip konusu yapılabileceği, ancak aynı ilamla nafakadan ayrı olarak hükmedilen alacakların ilamın bölünememesi nedeniyle takibe konulması durumunda işlemlere sadece nafaka alacakları yönünden devam edileceği
  4. Takiplerin durdurulması kapsamında çocuk teslimine veya çocukla kişisel ilişki tesisine ilişkin taleplerin duracağı, ancak mahkemeler tarafından verilen ihtiyati tedbir kararların infazına devam edilebileceği,
  5. İcra dairelerine yapılan ödemeler kabul edilerek borçlu ya da üçüncü kişilerin haklarının ihlal edilmeyeceğinin anlaşıldığı durumlarda paraların alacaklarına ödenebileceği, dosya borcunun ödenmesi halinde veya alacaklı vekili talebi ile haciz ve yakalama şerhlerinin kaldırılabileceği, dosya kapama işlemlerinin öncelikle yapılabileceği,
  6. Durdurma kararı öncesinde ihalesi yapılıp kesinleşen ihalelerin tescil işlemlerinin yapılabileceği, teslim işlemlerinin yapılmasının ise alınan tedbirlere ve durdurma kararının amacına aykırılık oluşturmayacak şekilde icra müdürlüklerinde takdir edilebileceği,
    1. Durdurma kararı öncesinde açılmış bulunan takiplerde dâhil olmak üzere durdurma kararı süresince ödeme ve icra emri gönderilmeyeceği,
    2. Durdurma kararı öncesinde veya durdurma kararı süresi içinde verilen ihtiyati haciz kararlarının icrası ve infazı durdurulmuş olduğundan icra dairesince infaz edilmeyeceği,
    3. Satış günü verilerek ilan edilmiş mal ve haklara ilişkin elektronik veya fiziki arttırmanın günlerinin tarihlerinin durdurma tarihleri içinde kalması hallerinde, durdurma kararının bitiminden itibaren yeni satış günü verileceği ve
    4. Durdurma kararı süresince icra ve iflas takipleri ile takip hukukuna ilişkin sürelerin durma süresine kadar işlemeyeceği değerlendirilmiştir.

Yukarıdaki açıklamalarımıza ek olarak, her ne kadar Cumhurbaşkanlığı kararı ile tüm icra iflas işlemleri ve takipleri durdurulmuş ve bu çerçevede işlem yapılamayacak olsa da tapu müdürlükleri ve noterler nezdinde işlemlere devam edilebilmektedir. İcra Müdürlükleri nezdindeki işlem yoğunluğu da göz önünde bulundurularak alınan bu karar toplum sağlığı bakımından oldukça önem arz etmekte ise de ortaya bazı hukuki sorunlar çıkabileceğini söylemek yerinde olacaktır. İşbu karar kötü niyetli borçlular tarafından kötüye kullanılarak, malvarlığının muvazaalı şekilde devri, taşınır ve taşınmazların satılarak nakde çevrilmesi ve borçluların mal kaçırması gibi sonuçlara yol açabilecek bir ortam hazırlamıştır. Bu olasılıklarda alacaklının, (karar süresinin uzatılmadığı varsayımında) 30 Nisan 2020 sonrası başlatacağı takipte, alacağın tahsil edilememesi riski ve süreçte harcanacak zaman ardından, ayrıca hukuk/ceza davaları ile hakkına kavuşması için daha fazla emek ve masraf yapılması gerektiği açıktır. Alacağını tahsil edemeyen, bir başkasına olan borcunu ödeyemeyeceği için takiplerin durdurulması, özellikle ihtiyati hacizleri de kapsar şekilde bu kararın alınması, önemli ekonomik sorunlara yol açabilecektir.

II. İŞ HUKUKU BAKIMINDAN ETKİLERİ

Tüm dünyada gündem haline gelen COVID-19 salgınının günlük hayatın yanı sıra, işveren-çalışan ilişkisi üzerinde de etkileri olduğu aşikardır. Öncelikle belirtmek gerekir ki; 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'nun 4. maddesi uyarınca, işverenin başlıca yükümlülüklerinden biri çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamaktır. Bu doğrultuda, salgına ilişkin çalışanları bilgilendirmek; işyerlerinde sabun, kolonya ve el dezenfektanı gibi hijyen ürünlerinin yeterli sayıda ve sürekli bulunmasını sağlamak, işyerinin temizliğini ve çalışma ortamlarının havalandırmasını sağlamak gibi hususlar işverenin yükümlülüğü kabul edilmektedir. Salgının izinler, çalışma düzeni ve süresi gibi etmenler üzerindeki etkileri aşağıda ana başlıklar altında değerlendirilmiştir:

1. Uzaktan Çalışma Yapılması

Korona virüs salgınının hızlı şekilde yayılmasının önlenmesi bakımından uzmanlar tarafından önerilen ilk uygulama sosyal izolasyondur. Bu kapsamda uzmanların "Evde Kal" çağrısına karşılık bulması adına son günlerde pek çok işveren işyerinde çalışanlarının uzaktan çalışma modeline geçmesini sağlamıştır. Uzaktan çalışma kavramına 4857 Sayılı İş Kanunu'nun ("İş Kanunu") 14. Maddesinde yer verilmiş olup işbu hüküm uyarınca; işçinin, işveren tarafından oluşturulan iş organizasyonu kapsamında iş görme edimini evinde ya da teknolojik iletişim araçları ile işyeri dışında yerine getirmesi esasına dayalı ve yazılı olarak kurulan iş ilişkisine uzaktan çalışma denmektedir.

Uzaktan çalışma kapsamında çalışacak personellerin evlerinde görevlerini ifa etmeleri sırasında iş ile ilgili geçirecekleri kazalar da iş kazası olarak değerlendirileceği için işverenlerin bu konuda çalışanları bilgilendirmeleri oldukça önemlidir. Uzaktan çalışma yöntemini tercih edecek işverenlerin iş sağlığı ve güvenliği yönünden çalışanlarını bilgilendirmeleri ve bu bilgilendirmelere ilişkin olarak çalışanların yazılı onaylarını almaları gerekmektedir. Ayrıca; çalışanların evden çalışmasına izin verilmesi halinde ise; çalışan herhangi bir kesinti yapılmaksızın tüm maaşına hak kazanacaktır. Evden çalışma durumunda çalışanın evde çalışmak için gerekli teknik donanıma sahip olmaması halinde işveren; çalışanın evden çalışabilmesi için gerekli olan teknik donanımı çalışana sağlamalıdır.

2. Ücretli İzin Uygulaması

Ücretli izin kavramı yine İş Kanunu'nda ele alınan bir kavram olup; işyerinde işe başladığı günden itibaren, deneme süresi de içinde olmak üzere, en az bir yıl çalışmış olan işçilere yıllık ücretli izin verilmektedir. Ayrıca, yıllık ücretli izin hakkından vazgeçmek mümkün olamamaktadır. Ücretli izine hak kazanmış personeller bakımından; yıllık ücretli izin kullandırılması yoluna gidilmesi de mümkündür. Yıllık iznin yıl içerisinde ne zaman kullanılabileceği işveren tarafından belirlenmekte olup işverenin bu hakkını iyi niyet kuralları çerçevesinde kullanması gerekmektedir. İşverenlerin yıllık izin kullanılacak tarih aralığını işçiye yazılı olarak bildirmeleri gerekmektedir.

3. Toplu İzin Uygulaması

3 Mart 2004 tarih ve 25391 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Yıllık Ücretli İzin Yönetmeliği'nin 10. Maddesi ile işverenin Nisan ayı başı ile Ekim ayı sonu arasındaki süre içinde, işçilerin tümünü veya bir kısmını kapsayan toplu izin uygulayabilmesi mümkün kılınmıştır. Dolayısıyla; günün koşullarına göre takdiri işverende olmak üzere Nisan ayından itibaren bu uygulamaya gidilmesi de mümkündür.

Bu uygulamaya gidildiğinde, işveren nezdinde kurulan izin kurulu izin çizelgelerini belirli şartlara göre her işçinin izin süresinin bitimini gösterecek biçimde düzenler ve ilan eder.

4. Ücretsiz İzin Uygulaması

İş Kanunu'nda ücretsiz izin uygulaması yalnızca;

  • İstekleri üzerine kadın çalışana analık izninin bitiminden itibaren ve 3 yaşından küçük bir çocuğu evlat edinen eşlerden birine 6 ay süreyle ücretsiz izin verilmesi,
  • Yıllık iznini işyerinin bulunduğu mahal dışında kullanacağını belgeleyen çalışana 4 güne kadar ücretsiz yol izni verilmesi durumları bakımından düzenlenmiştir.

Ancak bu iki halin dışında iş sözleşmesi taraflarının karşılıklı yazılı mutabakata varması halinde ücretsiz izin uygulaması ile iş sözleşmesinin askıya alınması da mümkündür. Bu noktada önemle belirtmek gerekir ki; işverenin tek başına vereceği bir kararla ücretsiz izin uygulamasına gitmesi mümkün olmamaktadır. İşverenin, rızası olmaksızın işçiyi ücretsiz izne çıkarması Yargıtay içtihatları kapsamında iş sözleşmesinin eylemli feshi olarak nitelendirilmektedir. İşçinin onayı alınmadığı takdirde işe iade davası ile karşılaşılması ve en nihayetinde 8-12 (sekiz ila on iki) maaşlık bir tazminat ödenmesi riski söz konusudur. Bu riski bertaraf edebilmek için, çalışana ücretsiz izin verilebilmesi amacıyla işveren tarafından çalışana ücretsiz izin teklifinde bulunulması ve altı (6) iş günü içerisinde çalışandan bu hususta yazılı olarak onay alınması gerekmektedir.

Çalışanların ücretsiz izin için onayı bulunmadığı takdirde ise çalışanlara ücretli izin verilmesi, toplu izin uygulamasına gidilmesi veya uzaktan çalışma yaptırılması seçenekleri değerlendirilebilir.

5. Kısa Çalışma Ödeneği Uygulanması

Günümüzde hızla yayılan COVID-19 salgını ile son zamanlarda daha sık gündeme gelen başka bir yöntem ise "kısa çalışma uygulaması" ve "kısa çalışma ödeneği" olarak karşımıza çıkmaktadır. Kısa çalışma uygulaması, genel ekonomik, sektörel, bölgesel kriz veya zorlayıcı sebeplerle işyerindeki haftalık çalışma sürelerinin geçici olarak en az üçte bir oranında azaltılması veya süreklilik koşulu aranmaksızın işyerinde faaliyetin tamamen veya kısmen en az 4 (dört) hafta süreyle durdurulması hallerini kapsar. Bu durumda, işsizlik sigortası koşullarını sağlayan sigortalılara çalışamadıkları dönem için üç (3) ayı aşmamak üzere gelir desteği sağlanmaktadır. Cumhurbaşkanı kararı ile bu süre altı (6) aya kadar uzatılabilecektir.

Kısa çalışma uygulaması sırasında, işçilere kısa çalışma ödeneği ödenmekte ve işçilerin genel sağlık sigortası primleri karşılanmaktadır. Kısa çalışma ödeneği uygulamasına geçilebilmesi için, işverenin bu yönde gerekçelerini açıklayarak bağlı bulunduğu İŞKUR müdürlüğüne başvuruda bulunması gerekmektedir. Bu uygulamaya sadece İŞKUR tarafından başvurunun uygun bulunması halinde geçilebilir.

Ayrıca, 26 Mart 2020 tarih ve 31080 sayılı Resmi Gazete'nin mükerrer sayısında yayınlanan 7226 Sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 41. Maddesi uyarınca; 30 Haziran 2020 tarihine kadar geçerli olmak üzere, yeni korona virüs (Covid-19) kaynaklı zorlayıcı sebep gerekçesiyle yapılan kısa çalışma başvuruları için, işçinin kısa çalışma ödeneğine hak kazanabilmesi için öngörülen hizmet akdinin feshi hariç işsizlik sigortası hak etme koşullarını yerine getirmesi hükmü, kısa çalışma başlama tarihinden önceki son 60 gün hizmet akdine tabi olanlardan son üç yıl içinde 450 gün sigortalı olarak çalışıp işsizlik sigortası primi ödenmiş olması şeklinde uygulanacaktır. Bu koşulu taşımayanlar, kısa çalışma süresini geçmemek üzere son işsizlik ödeneği hak sahipliğinden kalan süre kadar kısa çalışma ödeneğinden yararlanmaya devam edecektir. Bu madde kapsamında kısa çalışma uygulamasından yararlanabilmek için, iş yerinde kısa çalışma uygulanan dönemde İş Kanunu'nun 25. maddesinin birinci fıkrasının (II) numaralı bendinde yer alan "Ahlak ve İyi Niyet Kurallarına Uymayan Haller ve Benzerleri" başlığı altında sayılan sebepler hariç olmak kaydıyla işveren tarafından işçi çıkarılmaması gerekir. Bu madde kapsamında yapılan başvurular, başvuru tarihinden itibaren 60 gün içinde sonuçlandırılır.

"Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı tarafından "Kısa Çalışma Ödeneği" başvurularının 23.03.2020 tarihinden itibaren elektronik ortamda yapılabileceği duyurularak başvuruların yapılması ve sonuçlandırılmasına ilişkin süreç hakkında Türkiye İş Kurumu'nun (İŞKUR) internet sitesinde yapılacak bilgilendirmeye işaret edilmiştir.

İŞKUR'un internet sitesinde yer alan "Kısa Çalışma Ödeneği" hakkındaki bilgilendirme metninde genişletilme yapılarak COVİD-19 salgını kapsamında söz konusu ödenekten faydalanılmasına ilişkin esaslar açıklanmıştır. Sözü edilen bilgilendirmeye göre;

  • COVİD-19 salgınından olumsuz etkilenen ve bu sebeple kısa çalışma uygulamasından yararlanmak isteyen işverenler, İŞKUR İl Müdürlükleri ve Hizmet Merkezlerine özel olarak oluşturulan elektronik posta adresleri aracılığıyla gerekli belgeleri elektronik ortamda göndererek başvurabileceklerdir.
  • Başvurular, "Kısa Çalışma Talep Formu" ile "Kısa Çalışma Yaptırılacak İşçilere İlişkin Bilgileri İçeren Listeyi" bağlı olunan İŞKUR biriminin konuya ilişkin elektronik posta adresine gönderilmesi suretiyle yapılabilecektir.
  • Kısa çalışma ödemeleri, Bakanlık Rehberlik ve Teftiş Başkanlığınca yapılacak uygunluk tespitinin ardından gerçekleştirilecektir.
  • Kısa çalışma talep eden işverenlere başvurularının sonucu, elektronik posta yoluyla taleplerini gönderdikleri adrese yapılacaktır.
  • Talebi uygun bulunan işverenler, İŞKUR tarafından bildirilen sürede "Kısa Çalışma Bildirim Listesini" güncelleyerek başvuru yaptıkları İŞKUR biriminin elektronik posta adresine gönderecektir."

6. Telafi Çalışması

İş Kanunu'nun 64. maddesi gereğince; zorunlu nedenlerle işin durması, ulusal bayram ve genel tatillerden önce veya sonra işyerinin tatil edilmesi veya benzer nedenlerle işyerinde normal çalışma sürelerinin önemli ölçüde altında çalışılması veya tamamen tatil edilmesi ya da işçinin talebi ile kendisine izin verilmesi hallerinde, işverenin 2 (iki) ay içinde (18.03.2020 tarihinde açıklanan eylem planı kapsamında bu süre dört (4) aya uzatılmıştır) çalışılmayan süreler için telafi çalışması yaptırabileceği düzenlenmiştir. Bu kapsamda, COVID-19 salgını sebebiyle çalışılmayan günler bakımından telafi çalışması yaptırılması halinde bu kapsamda yapılan çalışmalar fazla çalışma veya fazla sürelerle çalışma sayılmayacaktır. Uygulamada telafi çalışmaları, günlük en çok çalışma süresi olan on bir (11) saatin aşılmaması koşulu ile günde üç (3) saatten fazla olmamalı, tatil günlerinde ise telafi çalışması yaptırılmamalıdır.

7. Zorlayıcı Nedenler Kapsamında İş Sözleşmesinin Feshi

4857 Sayılı İş Kanunu'nun 25. Maddesinin 3. Fıkrasında, işçiyi bir haftadan fazla süre ile çalışmaktan alıkoyan bir zorlayıcı nedenin (mücbir sebebin) ortaya çıkması halinde, işverenin bir haftalık süre geçtikten sonra iş akdini haklı nedenle feshedebileceği düzenlenmiştir. Bu hüküm açısından uygulamada önem arz eden, zorlayıcı nedenin işyeri nezdinde değil, işçinin bizzat kendisinde ya da çevresinde meydana gelmesidir. Bu kapsamda doktrinde ve ilgili Yargıtay kararlarında sel, kar, deprem gibi doğal olaylarla ulaşımın kesilmesi, salgın hastalık nedeniyle bölgenin dışına çıkışın yasaklanması, sokağa çıkma yasağı, karantina altına alınma gibi durumlar iş sözleşmesinin işveren tarafından feshi kapsamında zorlayıcı sebep olarak değerlendirilmiştir.

Mevcut durumda henüz resmi olarak bir karantina kararı alınmadığından ve esasen iş yerinin kapatılması devlet eliyle belirli sektörler bakımından işyerleri nezdinde uygulanan tedbirler kapsamında olduğundan zorlayıcı sebep gerekçe gösterilerek iş sözleşmesinin işveren tarafından feshinin yasallığı ve uygulanabilirliği henüz muğlaktır.

Her halükarda bu şekilde fesihlerde de işçinin kıdem tazminatının ve ek olarak madde metninde belirtilen bekleme süresi içinde bir haftaya kadar her gün için yarım ücretin işçiye ödenmesi gerekmektedir. Bu durumda sadece ihbar süresinin beklenmesine ya da işçiye ihbar tazminatı ödenmesine gerek olmayacaktır. Son olarak belirtmek isteriz ki, her ne kadar ilgili madde metninde bir haftalık süre boyunca iş sözleşmesinin askıda olacağı düzenlenmekteyse de işçi lehine yorumlama ilkesi gereği genel kanı makul sürenin beklenmesidir. O nedenle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından 18.03.2020 tarihinde yapılan açıklamada genel olarak 3 haftalık bir süreçten bahsedildiği için uygulamada eğer mümkünse fesih öncesinde 3 hafta beklenmesi yerinde olabilecektir.

8. Geçerli Nedenle Fesih

İş ilişkisinin sona erdirilmesi bakımından geçerli nedenle fesih yolu düşünülüyor ise, işletme gerekleri, ekonomik güçlükler ve bunlara ek olarak mevcut salgından dolayı sektörün olumsuz şekilde etkilendiği ileri sürülebilecekse de, feshin son çare olması ilkesi gereği, olası bir uyuşmazlıkta esasen işçi ve işveren arasındaki iş ilişkisinin kesintisiz şekilde devam ettirilmesi gerektiği ve bu gerekliliğe yönelik olarak tüm tedbirlerin alınmış olmasına rağmen olumlu bir sonuca ulaşılamamış olması durumu mahkemece gözetilecektir. Bu durumda da öncelikle yukarıda belirtmiş olduğumuz üzere işçilerin uzaktan çalıştırılması, farklı pozisyon teklif edilmesi, yıllık izne çıkartılması, ücretsiz izin teklif edilmesi veya kısa çalışma ödeneği uygulamasına gidilmesi seçeneklerinin işyerinde uygulanmış olması ve yine de çözüme ulaşılamamış olması fesih işlemini geçerli hale getirecektir. Bu durumda dahi ve her zaman, işe iade davası ve en nihayetinde 8-12 maaşlık tazminat ödenme riski ile karşılaşma söz konusu olabilir.

III. VERGİ UYGULAMALARI BAKIMINDAN ETKİLERİ

18 Mart 2020 tarihinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında gerçekleştirilen Korona virüsle Mücadele Eşgüdüm Toplantısı'nda açıklanan Ekonomik İstikrar Kalkanı kapsamında;

  • Perakende, AVM, Demir-Çelik, Otomotiv, Lojistik-Ulaşım, Sinema-Tiyatro, Konaklama, Yiyecek-İçecek, Tekstil-Konfeksiyon ve Etkinlik-Organizasyon sektörleri için Muhtasar ve KDV tevkifatı ile SGK primlerinin Nisan, Mayıs ve Haziran ödemeleri 6'şar ay ertelenmiş,
  • Konaklama vergisinin Kasım ayına kadar uygulanmamasına karar verilmiş,
  • İç havayolu taşımacılığında 3 ay süreyle KDV oranı %18'den %1'e indirilmiştir.

Ayrıca; korona virüs salgınından ve bu kapsamda alınan tedbirlerden doğrudan etkilenen mükelleflerin 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mücbir sebep hükümlerinden faydalandırılması için Hazine ve Maliye Bakanlığından (Gelir İdaresi Başkanlığı) 24.03 2020 tarih ve 31078 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği (Sıra No: 518) çıkarılmıştır. Bu kapsamda mücbir sebep halinden faydalanacak mükellef grupları aşağıdaki başlıklar altında sınıflandırılmıştır:

  1. Perakende Ticaret ve Alışveriş Merkezleri,
  2. Demir Çelik ve Metal Sanayi,
  3. Otomotiv İmalatı ve Ticareti ile Otomotiv Sanayii İçin Parça ve Aksesuar İmalatı,
  4. Depolama Faaliyetleri Dahil Lojistik ve Ulaşım,
  5. Sinema ve Tiyatro Gibi Sanatsal Hizmetler,
  6. Tur Operatörleri ve Seyahat Acenteleri Dahil Konaklama Faaliyetleri
  7. Lokanta, Kıraathane Dahil Yiyecek ve İçecek Hizmetleri
  8. Tekstil ve Konfeksiyon İmalatı ve Ticareti
  9. Etkinlik ve Organizasyon Hizmetleri
  10. Sağlık Hizmetleri
  11. Mobilya İmalatı
  12. Madencilik ve Taş Ocakçılığı
  13. İnşaat
  14. Endüstriyel Mutfak İmalatı
  15. Araç Kiralama ve
  16. Basılı Yayın ve Matbaacılık
    • Bununla birlikte İçişleri Bakanlığı tarafından alınan tedbirler kapsamında faaliyetleri geçici süre ile durdurulup kapatılan iş yerleri; yüzme havuzu, hamam, kaplıca, spor, oyun ve düğün salonu, berber ve kuaför gibi sektörlerde faaliyet gösteren mükellefler de bu süre boyunca mücbir sebep hükümlerinden yararlanabileceklerdir.
    • Bahse konu mükelleflere ilave olarak çiftçi, terzi, manav, avukat, mali müşavir, mimar, mühendis, eczacı, doktor, dişçi, veteriner, fizyoterapist, yazılımcı, sanatçı gibi mükellefler de dahil olmak üzere bilanço ve işletme hesabı esasına göre defter tutanlar ile serbest meslek kazancı elde eden gelir vergisi mükellefleri de mücbir sebep hali kapsamında değerlendirilmiştir.

Yukarıda bahsi geçen tüm mükelleflerin;

  • 1 Nisan 2020 ila 30 Haziran2020 (bu tarihler dâhil) tarihleri arasında mücbir sebep halinde olduğunun kabul edilmesi uygun bulunmuştur.
  • Nisan, Mayıs ve Haziran aylarında vermeleri gereken muhtasar ve katma değer vergisi beyannamelerinin verilme süresi 27 Temmuz 2020 günü sonuna kadar uzatılmıştır.
  • Söz konusu beyannamelere istinaden tahakkuk eden vergilerin ödeme süreleri ise altışar ay uzatılarak ödemelerin Ekim, Kasım ve Aralık aylarının son haftası içerisinde yapılmasına karar verilmiştir.

Diğer taraftan İçişleri Bakanlığı tarafından yayımlanan genelge uyarınca 65 yaş ve üstü ile kronik rahatsızlığı bulunan vatandaşlarımız için getirilen sokağa çıkma yasağı uygulaması çerçevesinde, 65 yaşın üzerinde olması ya da kronik rahatsızlığı bulunması nedeniyle sokağa çıkamayacak olan vergi mükellefleri ile meslek mensupları açısından sokağa çıkma yasağının başladığı tarih ile sona ereceği tarih arasındaki dönemin mücbir sebep hali olarak kabul edilmesi ve bu döneme ilişkin olarak verilmesi gereken beyannameler ile bunlara istinaden tahakkuk eden vergilerin ödeme süresi yasağın kalktığı tarihi takip eden 15'inci günün sonuna kadar uzatılması Hazine ve Maliye Bakanlığınca uygun bulunmuştur.

IV. YARGILAMA SÜRECİNE ETKİLERİ

Ayrıca, 26 Mart 2020 tarih ve 31080 sayılı Resmi Gazete'nin mükerrer sayısında yayınlanan 7226 Sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un Geçici 1. Maddesi gereği; korona virüs salgınının ülkemizde görülmesinden bahisle yargı alanındaki hak kayıplarını önlemek amacıyla;

  • Dava açma, icra takibi başlatma, başvuru, şikâyet, itiraz, ihtar, bildirim, ibraz ve zamanaşımı süreleri, hak düşürücü süreler ve zorunlu idari başvuru süreleri de dâhil olmak üzere bir hakkın doğumu, kullanımı veya sona ermesine ilişkin tüm süreler; 6 Ocak 1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu, 4 Aralık 2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve 12 Ocak 2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile usul hükmü içeren diğer kanunlarda taraflar bakımından belirlenen süreler ve bu kapsamda hâkim tarafından tayin edilen süreler ile arabuluculuk ve uzlaştırma kurumlarındaki süreler 13 Mart 2020 tarihinden (bu tarih de dahil olmak üzere),
  • 9 Haziran 1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu ile takip hukukuna ilişkin diğer kanunlarda belirlenen süreler ve bu kapsamda hâkim veya icra ve iflas daireleri tarafından tayin edilen süreler; nafaka alacaklarına ilişkin icra takipleri hariç olmak üzere tüm icra ve iflas takipleri, taraf ve takip işlemleri, yeni icra ve iflas takip taleplerinin alınması, ihtiyati haciz kararlarının icra ve infazına ilişkin işlemler 22 Mart 2020 tarihinden (bu tarih de dahil olmak üzere)itibaren 30 Nisan 2020 (bu tarih dâhil) tarihine kadar durdurulmuştur. Bu süreler, durma süresinin sona erdiği günü takip eden günden itibaren işlemeye başlar. Durma süresinin başladığı tarih itibarıyla, bitimine on beş gün ve daha az kalmış olan süreler, durma süresinin sona erdiği günü takip eden günden başlamak üzere on beş gün uzamış sayılır. Salgının devam etmesi halinde durma süresini altı ayı geçmemek kaydıyla bir kereye mahsus uzatma yetkisi Cumhurbaşkanı'na ait olup bu döneme ilişkin kapsamı daraltma yetkisi yine Cumhurbaşkanı'na aittir.

Ancak; aşağıdaki süreler bu maddenin kapsamı dışındadır:

  • Suç ve ceza, kabahat ve idari yaptırım ile disiplin hapsi ve tazyik hapsi için kanunlarda düzenlenen zamanaşımı süreleri,
  • 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nda düzenlenen koruma tedbirlerine ilişkin süreler,
  • 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nda düzenlenen ihtiyati tedbiri tamamlayan işlemlere ilişkin süreler,

2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu ile takip hukukuna ilişkin diğer kanunlar kapsamında;

  • İcra ve iflas daireleri tarafından mal veya haklara ilişkin olarak ilan edilmiş olan satış gününün durma süresi içinde kalması halinde, bu mal veya haklar için durma süresinden sonra yeni bir talep aranmaksızın icra ve iflas dairelerince satış günü verilir. Bu durumda satış ilanı sadece elektronik ortamda yapılır ve ilan için ücret alınmaz,
  • Durma süresi içinde rızaen yapılan ödemeler kabul edilir ve taraflardan biri, diğer tarafın lehine olan işlemlerin yapılmasını talep edebilir,
  • Konkordato mühletinin alacaklı ve borçlu bakımından sonuçları, durma süresince devam eder,
  • İcra ve iflas hizmetlerinin aksamaması için gerekli olan diğer tedbirler alınır.

Son olarak durma süresince duruşmaların ve müzakerelerin ertelenmesi de dâhil olmak üzere alınması gereken diğer tüm tedbirler ile buna ilişkin usul ve esasları; Yargıtay ve Danıştay bakımından ilgili Başkanlar Kurulu, ilk derece adli ve idari yargı mercileri ile bölge adliye ve bölge idare mahkemeleri bakımından Hâkimler ve Savcılar Kurulu, adalet hizmetleri bakımından Adalet Bakanlığı belirlemektedir.

The content of this article is intended to provide a general guide to the subject matter. Specialist advice should be sought about your specific circumstances.