Hekimin tıbbi uygulama hatası (malpraktis) ; Hekim-hasta ilişkisi dahilinde hekimin hatalı tanı, tıbbi tedavi ve komplikasyonlara ilişkin hastanın bilgilendirilmemesi, gecikmiş tedavi, tedavinin hiç yapılmaması ve hatalı cerrahi girişimlerde bulunması vb. durumlarda karşımıza çıkmaktadır.

Tıbbi müdahaleler her hastaya göre farklılık göstermekte olup, her hasta açısından da farklı riskleri barındırması sebebi ile hastanın onayına tabidir. Hekim, tedavi öncesi hastalığa ilişkin teşhisi, uygun gördüğü tedavi yöntemini ve alternatif yöntemlerin neler olduğunu, yöntemin risklerini, tedavi olunmadığında karşılaşılacak durumları ve tedavi sürecinde yaşayacağı sorunları açıkladıktan sonra hastanın rızasını almalıdır. Hekim, rızayı gerektiği gibi bilgilendirerek aldığını da kanıtlamakla yükümlüdür.

Hastanın tedavisi, ulusal ve uluslararası literatürde tıbbi standart olarak adlandırılan mesleğin gerektirdiği ölçütler doğrultusunda, gerekli özen gösterilerek yapılmalıdır. Bir hekimin yaptığı işlemin malpraktis olarak kabul edilebilmesi için hukuken bazı unsurların mevcut olması gerekmektedir. Söz konusu unsurlar genel bir tabirle aşağıda belirtildiği gibi kategorize edilebilir:

  • İhmal
  • Kusur
  • Tedbirsizlik
  • Dikkatsizlik
  • Emir ve Yönetmeliklere Uymama

Yargıtay kararlarından da görüleceği üzere genellikle hekimin "hastayı aydınlatma ve tedavi için rızasını alma yükümlülüğünü" ve "özen yükümlülüğünü" yerine getirmemesi sebebi ile malpraktis davaları ikame edilmektedir.

Hekimlerin tıbbi uygulama hatası sebebi ile sorumluluklarının doğduğu durumlarda açılacak malpraktis davalarında öncelikli olarak yapılması gereken tespit, hekimin kamuya bağlı mı yoksa özel sektöre mi bağlı olarak çalıştığıdır. Kamuda çalışan hekim ile özel sektörde çalışan hekime açılacak malpraktis davalarında uygulanacak prosedür birtakım farklılıklar içermektedir.

Kamuda Çalışan Hekim Aleyhine Açılacak Malpraktis Davası:

Kamu hastanesi ile kamu hastanesinde tıbbi uygulama yapılan hasta arasında kamu hukukuna bağlı bir hukuki ilişki söz konusudur. İdare hukukunda kamu personelinin görevini yerine getirirken kişilere verdikleri zarardan doğan sorumluluk konusunda, "sorumluluk, görev sorumluluğu, teminat ve birlikte sorumluluk" hallerinden biri uygulanmaktadır.

Kamu hastanelerinde çalışan personel, kamu personeli niteliğine haizdir. Kamu personelinin yaptığı işlem ve eylemler, idari eylem ve işlem niteliğindedir. Anayasanın 129/5.maddesi uyarınca, kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan zararlarının giderilmesi için ancak idare aleyhine tazminat davası açılabilir. İdareye yöneltilecek tazminat davasından önce idareye başvuru şartı mevcut olup; idareye yapılan başvurunun tebliğinden itibaren 60 gün içerisinde bir cevap verilmediği veya olumsuz cevap verildiği takdirde İdare Mahkemelerinde dava açılması mümkündür.

Kamu hastanesinde çalışan bir hekimin hatalı uygulaması sonucunda meydana gelen zararların tazminini talep etmek için devlet veya ilgili Kamu Tüzel Kişisi aleyhine İdare Hukuku hükümleri nezdinde dava açılması gerekmektedir. Hastanın, bir kamu hastanesinde kendisine sunulan sağlık hizmetleri dolayısıyla dava açabilmesi için öncelikli olarak ortada bir hizmet kusurunun bulunduğu, bu kusur sebebi ile oluşan bir zarar olması ve kusur ile ortaya çıkan zarar arasında bir illiyet bağının mevcut olduğu tespit edilmelidir.

Kamu hastanesinde çalışan bir hekimin, hastasına sunmuş olduğu sağlık hizmeti sebebi ile oluşan zarar neticesinde doğrudan hekim aleyhine dava açılması mümkün değildir. Hastanın kamu hastanesinde almış olduğu sağlık hizmetine ilişkin, idare hukuku hükümleri uyarınca kamu kurumu aleyhine idari yargıda dava açması gerekmektedir.

Bu konuya ilişkin Yargıtay 13. Hukuk Dairesi'nin 2017/3553 E. 2020/1732 K. Sayılı kararında, "...Dava, davacıların yakını ...'un ameliyat edilmesi ve sonrasında gerçekleşen olaylar sonucu vefat etmesi nedeniyle uğranılan maddi ve manevi zararların tazmini istemine ilişkindir. Davacı ... Bakanlığına bağlı ... Devlet Hastanesi ile bu hastanede Devlet Memurları Kanununa tabi olarak çalışan doktor ...'u da zarardan sorumlu tutarak eldeki davayı açmıştır. Bu davalıların sorumluluğuna dayanak yapılan olgular, kamu Sayfa 1/2 hizmetiyle ilgili ve hizmet kusuruna ilişkindir. Hal böyle olunca, idarenin hizmet kusuru niteliğindeki eylemi sonucu meydana gelen zararlardan dolayı İdari Yargılama Usulü Yasası'nın 2/1-b maddesi gereğince idareye karşı idari yargı yerinde tam yargı davası açılması gerekir. 6100 sayılı HMK'nın 114. maddesinde de yargı yolu dava şartları arasında sayılmış olup dava şartlarının mevcudiyeti mahkemece yargılamanın her aşamasında kendiliğinden gözetilmelidir. Ayrıca kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken veya görevlerini yaparken kişilere zarar vermesi, ilgili kamu kurumunun hizmet kusurunu oluşturur. Bu durumda sorumlu, kamu görevlisinin emrinde çalışmakta olduğu kamu kurumu olup, dava o kurum aleyhine açılmalıdır. O halde, mahkemece Anayasa'nın 129/5 maddesi uyarınca davalı doktorun kamu görevlisi olup; doğrudan kendisine karşı dava açılmasının mümkün olmadığı hususu da gözetilerek, bu davalılar yönünden tefrik kararı verilmesi ve davaya yalnızca davalı ... ... Hastanesi Özel ... Hizmetleri A.Ş. yönünden devam edilmesi ve yalnızca bu davalı yönünden inceleme yapılarak hüküm kurulması gerekirken, tüm davalılar yönünden davanın esasına girilerek davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, kararın bozulmasını gerektirmiştir..." şeklinde karar verilmiştir.

Anayasanın 129/5 maddesinde de, açıkça belirtildiği üzere kamu görevlisinin kusurunda idarenin sorumluluğu mevcuttur. İşbu sebep doğrultusunda adli yargıda bir dava açılması durumunda söz konusu davanın esasa girilmeksizin usulden reddi gerekmektedir. Hekimin sorumluluğu sebebi ile idare aleyhine açılacak davada hekim-hastane arasındaki rücu ilişkisi, zarar gören 3.kişi konumundaki hastadan bağımsız olarak kendi iç ilişkilerine dayanmaktadır.

Özel Sektörde Çalışan Hekim Aleyhine Açılacak Malpraktis Davası:

Özel sektörde çalışan hekimler yönünden malpraktis davasının açılabilmesi için öncelikli olarak tespit edilmesi gereken hususlar; hekimin hukuka aykırı davranışı, tıbbi uygulama sonucunda oluşan zarar, hekime tıbbi uygulaması sebebiyle atfedilecek kusur ve kusur ile ortaya çıkan zarar arasında mevcut illiyet bağıdır. Belirtilen bu dört unsurun bir arada meydana gelmesi neticesinde, hekimin tıbbi uygulamadan doğan hukuki sorumluluğu söz konusu olacaktır.

Tıbbi müdahaleden doğan hatalarda hekimin kusuru sebebi ile oluşan zararların ispat yükü hastanın sorumluluğundadır. Hastanın hekimin kusuru sebebi ile ortaya çıkan zararı ve kusur ile zarar arasındaki illiyet bağının kurulduğunu ispatlaması akabinde, maddi ve manevi tazminat davası açma hakkı doğacaktır.

Kamuda çalışan hekimlerden farklı olarak özel sektörde çalışan hekimlere karşı hastanın doğrudan dava açma hakkı mevcuttur. Kamuda çalışan bir hekime karşı doğrudan malpraktis davası açılması mümkün olmadığı halde özel sektörde çalışan hekim yönünden böyle bir hüküm bulunmamaktadır. Özel sektörde çalışan hekimler aleyhine tıbbi malpraktis nedeniyle açılacak davalarda görevli mahkeme "Tüketici Mahkemesi" iken; tıbbi malpraktis davalarında kusurlu olan doktorun sigortacısının davalı olarak gösterilmesi halinde görevli mahkeme "Asliye Ticaret Mahkemeleri" dir.

The content of this article is intended to provide a general guide to the subject matter. Specialist advice should be sought about your specific circumstances.