İnançlı işlem, Türk Borçlar Kanunu'nda düzenlenmemiş olsa da Roma Hukuku'ndan günümüze gelen, doktrin ve öğretide kabul edilen bir kavramdır. Kanunun emredici hükümlerine aykırı olmamak kaydı ile taraflar arzu ettikleri amaca ulaşabilmek için, karşılıklı güvene dayanan bir inançlı işlem yapabilirler. Bu amaçlardan biri de borca teminat ya da kredi sağlamaktır. İnanç sözleşmesi kapsamında, mülkiyet hakkı teminat amacıyla devredilerek; borçlu (inanan) alacaklıya (inanılan) taşınmazın mülkiyetini, alacağı garanti altına almak amacıyla devretme; alacaklı (inanılan) da bu mülkiyeti garanti kapsamının dışına çıkmayacak şekilde kullanmayı ve alacak ödenince de mülkiyeti geri döndürme yükümlülüğü altına girer.

Yargıtay bazı kararlarında inançlı işlemleri, " inananın, bir hakkını belirli bir süre veya belirli bir amaçla inanılana geçirmeyi, inanılanın da inananın emir ve talimatlarına göre kullanıp, amaç gerçekleşince veya süre dolunca hakkı tekrar inanana devretmeyi yüklendiği sözleşmeler" olarak tanımlamıştır.

İnançlı İşleme dayalı tapu iptal ve tescil davası hukuk sistemimizde 05.02.1947 tarihli 20/6 sayılı Yargıtay İnançları birleştirme kararı doğrultusunda yer bulmuş; eski hukuka göre mümkün ve geçerli olan muvazaa ve nam-ı müstear iddialarının, dinlenebilir ve yazılı delil ile ispatının mümkün olduğuna, hükmolunmuştur.

İçtihadı Bileştirme kararlarının konularıyla sınırlı, sonuçlarıyla bağlayıcı bulunduğu tartışmasızdır. Nam-ı müstear için düzenleme getiren 1947 tarihli kararın, teminat amacıyla temlike dair inanç sözleşmelerini kapsadığı da kuşkusuzdur.

Teminat amaçlı mülkiyet devri iki işlemin yapılmasını gerekmektedir: İnanç anlaşması ve mülkiyetin devri işlemi.

Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu'nun 05.02.1947 Tarih, 1945/20 Esas, 1947/6 Karar sayılı kararında kabul edildiği üzere, inançlı işlemin ya da inanç sözleşmesinin varlığının mutlaka davacının inançlı işleme yönelik iddiasını tarafların imzasını içeren ve en geç işlem tarihinde düzenlenmiş yazılı delil ile ispat edilmesi gerekmektedir. Yazılı delil olmamakla birlikte, Hukuk Muhakemeleri Kanununun 202. maddesinde tanımlandığı şekliyle, yazılı delil başlangıcı niteliğindeki belgelerle de inançlı işlemin ispatı mümkündür. Yazılı delil başlangıcı; iddia konusunun ispatına tek başına yeterli olmamakla, iddia konusunu olası gösteren ve karşı tarafça verilmiş veya yollanmış belgedir.

İnançlı işlemlerde zamanaşımı hususunda gerek Türk Borçlar Kanununda (TBK) gerekse diğer mevzuatta bir düzenleme yer almamaktadır. TBK'nun 146. maddesinde zamanaşımı; "Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, her alacak on yıllık zamanaşımına tabidir." şeklinde düzenlenmiştir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 15.04.2011 Tarih, 2011/13-14 Esas, 2011/189 Karar sayılı ilamında da açıkça değinildiği üzere, on yıllık zamanaşımı süresi inançlı işlemler için de kabul edilmiştir.

İnanç sözleşmesinin varlığı nedeniyle açılan davada, davalının verdiği borç para miktarı faizi ile bilirkişilere hesaplattırılır, söz konusu bedel, davacı tarafından mahkeme veznesine depo ettirildikten sonra,  mahkemece, bedelin davalıya ödenmesi şartıyla, birlikte ifa suretiyle, davalı adına mevcut tapu kaydının iptali ve davacı üzerine tesciline karar verilir. 

İnanç sözleşmesinde temlik alan, öngörülen ifa süresi içinde sırf sözleşmeyi imkansız kılmak amacıyla, temlik konusunu 3. Bir şahsa muvazaalı olarak geçirirse, bu kişinin de ilk temlik alanla birlikte hasım gösterilerek tapu iptal- tescil davasında davalı olması mümkündür. Devralırken iyiniyetli olmadığı, inanılan ile iş birliği içinde olduğu, yani 2. Devir işleminin muvazaalı olduğu her türlü delil ile ispat edilerek tapunun iptali talep edilebilir.

The content of this article is intended to provide a general guide to the subject matter. Specialist advice should be sought about your specific circumstances.