1. Sulh Sözleşmesinin Tanımı

Sulh sözleşmesi ile taraflar aralarında çıkan bir uyuşmazlığı karşılıklı fedakarlık yaparak ödün/ taviz vermek suretiyle gidermeyi amaçlamaktadır. Böylece taraflar arasındaki tartışmalı ve belirsiz hukuki durum belirli hale gelmektedir.

Sözleşme tipik bir sözleşme olmadığından her türlü uyuşmazlığı ilişkin olarak düzenlenebilir. Burada önemli olan sözleşmenin kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı olmaması veya konusunun imkansız olmamasıdır. Sulh sözleşmesinin içeriğini taraflar özgür iradeleri ile belirleyebilmektedir.

Uyuşmazlığı ortadan kaldıran bir niteliği olduğundan sulh sözleşmeleri yargının yükünü hafifletmektedir. Uyuşmazlığın kısa sürede çözümlenmesi, masrafsız olması, taraflara herhangi bir külfet doğurmaması ve çözüme ulaşırken tarafların ortak iradeleri ile belirlediği yöntemin uygulanması nedeniyle sulh sözleşmeleri uygulamada sıklıkla tercih edilmektedir.

2. Sulh Sözleşmesinin Unsurları

Sulh sözleşmesinin kurulabilmesi için taraflar arasında tartışmalı ve belirsiz bir hukuki işlemin varlığı gerekmektedir. Hukuki işlem varlığı, sulh sözleşmesinin en temel unsuru olup, sulh sözleşmesi bu unsuruyla diğer sözleşme türlerinden ayrılır. Çünkü sulh sözleşmesinin temelini oluşturacak, taraflar arasında daha önceden mevcut ve her somut olayda içeriği farklı olabilen tartışmalı bir hukuki ilişkiye ihtiyaç vardır. Başka bir deyişle, sulh sözleşmesinin kurulması her şeyden önce taraflar arasında önceden var olan tartışmalı bir hukuki ilişkinin varlığına bağlıdır.

Taraflar arasında mevcut olan hukuki işlemin bir bölümünde uyuşmazlık ya da belirsizlik bulunması sulh sözleşmesinin ikinci zorunlu unsurudur. Hukuki işlemin yalnızca bir bölümünde uyuşmazlık ya da belirsizlik bulunması yeterli olup, tamamında olması gerekli değildir. Yine uyuşmazlık ya da belirsizlik unsurlarından yalnızca birinin varlığı da yeterlidir. Uyuşmazlık ya da belirsizlik fiili ve/ veya hukuki bir sebepten kaynaklanabilir. Bu unsurun varlığı yeterli olup, yargıya taşınmış olması gerekli değildir.

Karşılıklı fedakârlık/taviz/ödün, her sulh sözleşmesinde mutlaka bulunması gereken diğer bir temel unsurudur. Söz konusu uyuşmazlık ya da belirsizlik tarafların karşılıklı fedakarlıkta bulunarak ödün ve taviz vermesi sayesinde ortadan kalkmalıdır. Ancak karşılıklı yapılan fedakarlığın birbirine denk olması şart değildir. Şayet taraflardan yalnızca birisi fedakarlıkta bulunursa sulh sözleşmesinin varlığından söz edilemez. Bu durumda somut olaya göre borç ikrarı, bağışlama vb. durumlar gündeme gelebilir. Dolayısıyla sulh sözleşmesinin diğer hukuki durumlardan ayırt edebilmek için tarafların menfaat durumları ve ortak amaçları dikkate alınmalıdır. Nitekim sulh sözleşmesinden söz edebilmek için tarafların uyuşmazlık ve belirsizliğe sona erdirme iradesine de sahip olmaları gereir.

Sulh sözleşmesinin son unsuru ise anlaşma unsurudur. Taraflar aralarındaki hukuki ilişkide mevcut olan uyuşmazlığı ya da belirsizliği karşılıklı ve birbirine uygun iradeleri ile ortadan kaldırmalıdır. Yani uyuşmazlığı ve belirsizliği sonlandırmak için tarafların anlaşması ve doğrultuda hareket etmesi gerekmektedir.

3. Sulh Sözleşmesinin Özellikleri

Sulh sözleşmesi ile taraflar karşılıklı olarak fedakârlıkta bulunup birbirine ödün verdiklerinden bu sözleşme tam iki tarafa borç yükleyen bir sözleşmedir. Tarafların karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanıyla kurulduğu için rızai bir sözleşmedir. Taraflardan her birinin edimi diğer tarafın ediminin karşılığını veya sebebini oluşturduğundan ivazlı bir sözleşmedir. Taraflar borçlandıkları edimi zamanı akışı içinde dönemsel ya da sürekli değil, bir defada ifa etmekle borçlarını yerine getirmiş olduğundan sulh sözleşmesi ani edimli bir sözleşmedir.

4. Sulh Sözleşmesinin Hukuki Niteliği

Sulh kelimesi birçok kanunda geçmektedir. Ancak sulh sözleşmesinin tanımı, unsurları, çeşitleri, tarafların hak ve yükümlülükleri hiçbir yerde düzenlenmediği için sulh sözleşmesi isimsiz bir sözleşmedir. Kanunda düzenlenmiş olan sözleşme tiplerinin hiçbirine girmeyen özellikler taşıdığından sui generis (kendine özgü) bir sözleşmedir. Ancak aşağıda ayrıntılı olarak değinilecek olan mahkeme içi sulh sözleşmeleri için bu durum geçerli değildir. Doktrinde, 6100 sayılı HMK'nın 313 ila 315. maddeleri arasında sulh sözleşmesine ilişkin hükümlere yer verilmiş olması nedeniyle mahkeme içi sulh sözleşmesinin isimsiz sözleşme olmadığı yönünde de görüşler mevcuttur.

5. Sulh Sözleşmesinin Kurulması, Tarafları ve Şekli

Diğer sözleşmeler gibi sulh sözleşmesi de icap ve kabul beyanları ile kurulur. Sulh sözleşmesine konu olacak hukuki ilişkide uyuşmazlığı veya belirsizliği gidermek isteyen kişi icapta bulunabilir. Bu kişi hukuki ilişkinin taraflarından biri olmak zorundadır. İcap açık ya da örtülü olabilir. Kabul beyanı ise icaba uygun olmalı sözleşme yapma isteğini kesin bir biçimde belirtmelidir. Kabul, kural olarak şekle bağlı olmamakla birlikte kanun veya taraflar bunun aksini kararlaştırabilirler.

5.1 Sözleşmenin Tarafları

Sulh sözleşmesinin tarafları gerçek veya tüzel kişilerdir. Bu kişilerin hukuki işlem ehliyetine sahip olması gerekir.

Tam ehliyetliler hukuki işlem ehliyetine sahip olduğundan sulh sözleşmesi yapma ehliyetine de sahiptir.
Tam ehliyetsizlerin hukuki işlem ehliyeti olmadığından sulh sözleşmesi yapma ehliyeti de yoktur.
Sınırlı ehliyetsizlerin sulh sözleşmesi yapıp yapamayacağı hususu hukuki işleme göre değerlendirilir. Bilindiği üzere sınırlı ehliyetsizler yasal temsilcilerinin rızası olmadıkça, kendi işlemleriyle borç altına giremezler. Karşılıksız kazanmada ve kişiye sıkı sıkıya bağlı hakları kullanmada bu rıza gerekli değildir. Bazı işlemler ise ne sınırlı ehliyetsiz ne de onun kanuni temsilcisi tarafından yapılabilir. Sınırlı ehliyetsizlerin kendileri ya da kanuni temsilcileri tarafından sulh sözleşmesi akdedebilip akdedemeyecekleri de bu düzenlemeler kapsamında belirlenir.
Sınırlı ehliyetliler ise kural olarak tam ehliyetli olmakla beraber bazı durumlarda yaptıkları işlemin geçerli olması için başka birinin rızasına veya olumlu görüşüne ihtiyaç duyan kimselerdir. Kendilerine yasal danışman atanan kimselerin dava açmaları ve sulh olmaları ancak yasal danışmanın görüşü ile mümkündür.

Derneklerde yönetim kurulu, vakıflarda yönetim organı, kolektif şirketlerde yönetim ve temsille görevli ortaklar, komandit şirketlerde yönetim ve temsille görevli komandite ortaklar, anonim şirketlerde yönetim kurulu, limited şirketlerde müdür sıfatını taşıyan yönetim ve temsille sorumlu ortaklar ya da müdür olarak atanan üçüncü kişiler, iflas durumunda alacaklılardan alacağı yetkiyle iflas idaresi sulh sözleşmesi yapmaya yetkili organlardır.

5.2 Sulh Sözleşmesinin Vekil Aracılığıyla Yapılması

Sulh sözleşmesinin iradi temsilci aracılığıyla da yapılabilmesi mümkündür. Ancak vekil özel olarak yetkilendirilmediği sürece mahkeme içi mahkeme dışı fark etmeksizin sulh sözleşmesi yapamaz. Nitekim 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 74'üncü maddesi gereğince, açıkça yetki verilmemiş ise vekil, sulh olamaz.

Vekil gibi tacir yardımcılarının da temsil yetkisi bulunmaktadır. En geniş yetkileri haiz tacir yardımcısı ticari temsilcidir. Ticari temsilci sulh sözleşmesi yapmaya da yetkilidir. Ticari temsilciye göre daha sınırlı yetkileri haiz olan ticari vekil ise ancak özel olarak yetkilendirilse sulh sözleşmesi yapabilir.

5.3 Sözleşmenin Şekli

Sulh sözleşmelerinde herhangi bir şekil şartı bulunmamaktadır. Ancak yazılı şekilde yapılması taraflar açısından ispat kolaylığı sağlayacaktır. Şekil serbestisi kural olmakla birlikte, sulh sözleşmesi taraflarca iradi olarak şekil şartına bağlanmış (TBK m. 17) bir sözleşmenin değiştirilmesine ilişkin ise bu durumda şekil şartına tabidir.

Sulh sözleşmesinin kapsamı içerisinde varılan mutabakatlar maddi hukuk kuralları gereğince yazılı şekilde, noter onayına bağlı ya da herhangi başka bir şekle uymayı gerektiriyorsa sulh sözleşmesinin de bu şekle uygun olarak yapılması gerekir.

6. Sulh Sözleşmesinin Konusu ve Çeşitleri

Kanunun emredici hükümlerine, kişilik haklarına, kamu düzenine, ahlaka ve adaba aykırı olmamak, gerekli şekil şartına uymak kaydıyla taraflar; üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri bütün hukuki ilişkiler hakkında sulh sözleşmesi akdedebilir.
Sulh sözleşmesinin mahkeme dışı (adi) sulh ve mahkeme içi (mahkeme önünde) sulh olmak üzere iki çeşidi bulunmaktadır.

Her iki sulh sözleşmesi türünde de taraflar, dava açılmasını önlemeyi ya da açılmış davayı sonlandırmayı amaçlamaktadırlar. Mahkeme dışı sulh sözleşmesi sadece maddi hukuka ilişkin etkiler doğurur. Mahkeme içi sulh sözleşmesi maddi hukuktaki etkilerinin yanı sıra usul hukukuna ilişkin etkiler de ortaya çıkar.

Mahkeme içi sulh ilk kez HMK'nın 313 ila 315. maddelerinde davaya son veren taraf işlemleri arasında düzenlenmiştir. HMK m. 313/1'de “Sulh, görülmekte olan bir davada, tarafların aralarındaki uyuşmazlığı kısmen ya da tamamen sona erdirmek amacıyla yapmış oldukları bir sözleşmedir.” şeklinde tanımlanmıştır. Bunun yanında mahkeme içi sulhun geçerli olabilmesi için mutlaka hâkimin katılımıyla yapılması, mahkemece tutanağa geçirilmesi ve tutanağın sulha ilişkin kısmının tarafların huzurunda okunarak kendilerine imza ettirildiğinin tutanağa yazılması gerekmektedir. Aksi halde yapılan (mahkeme içi) sulh, kanuni şekil şartını taşımadığından geçersiz olur. Ancak tutanağa geçirilmeyen bu sulh sözleşmesi mahkeme dışı sulh sözleşme olarak geçerlilik kazanabilir.

Taraflar arasında imzalanan mahkeme dışı sulh sözleşmesi davayı sonlandırmak için mahkemeye sunulur ise mahkeme içi sulhe dönüşür.

7. Sulh Sözleşmesinin Hüküm ve Sonuçları

7.1. Maddi Hukuk Bakımından

Sulh sözleşmesinin yapılması ile taraflar arasındaki uyuşmazlık veya belirsizlik ortadan kalkarken yerine sübjektif bir kesinlik ortaya çıkar. Sulh sözleşmesi taraflar açısından bağlayıcı, kurucu ve borç doğurucu etkiye sahiptir. Bu sebeple, sulh sözleşmesinin tarafları, bu sözleşme ile üstelendiği edimleri yerine getirmek zorundadır. Taraflardan biri borcunu yerine getirmediğinde diğer taraf ödemezlik def'i ileri sürebileceği gibi temerrüt hükümlerine de başvurabilir. Duruma göre ifa imkansızlığı ve aşırı ifa güçlüğüne ilişkin hükümler de uygulanır.

7.1.1. Feri Haklar Bakımından Etkisi

Sulh sözleşmesi ile mevcut bir hukuki ilişkiden kaynaklanan asıl alacak hakkı sona eriyorsa kural olarak feri haklar da sona erer. Feri hakların doğumu asıl alacağa bağlı olduğundan sulh sözleşmesi ile kararlaştırılan asıl alacak doğmamışsa feri hak da doğmaz.

7.1.2. Zamanaşımı

TBK m. 156/II'de borcun bir senetle ikrar edilmiş olması halinde yeni zamanaşımı süresinin daima on yıl olduğu belirtilmektedir. Sulh sözleşmesi bir alacak – borç tanımasını içeriyor ise TBK m. 156/II'de öngörülen düzenleme sulh sözleşmesine de uygulanmalıdır.

7.1.3. Şarta Bağlanmış Olması Halinde Etkisi

Mahkeme dışı sulh sözleşmesinin şarta bağlı olarak yapılması mümkündür. HMK m. 313/4'e göre mahkeme içi sulhün de şarta bağlı olarak yapılabilmesi mümkündür. Ancak bu durumda, yani mahkeme içi sulhün şarta bağlı olarak yapılması durumunda taraflar mahkemeden – mahkeme kararları HMK m. 297/2 gereği şarta bağlı olarak verilemeyeceğinden – sulhe göre karar verilmesini isteyemezler. Mahkemenin bu halde “karar verilmesine yer olmadığı” kararıyla davayı sonuçlandırmalıdır.

7.1.4. Üçüncü Kişiler Üzerindeki Etkisi

Kural olarak sulh sözleşmesi nispi etkili bir sözleşmedir ve sadece sözleşmenin taraflarını bağlar. Ancak istisnai olarak sulh sözleşmesi üçüncü kişileri de etkileyebilir. Sulh sözleşmesinin açıkça üçüncü kişilere ilişkin bir durumu düzenlemesi halinde sözleşme üçüncü kişiler için de etkili hale gelir. Ayrıca üçüncü kişi lehine bir sulh sözleşmesi akdetmek de mümkün olup sulh sözleşmesinin tarafları, üçüncü kişi lehine haklar bahşeden bir sulh sözleşmesi yapabilirler. Üçüncü kişi yararına sulh sözleşmesinin dayanağı TBK'nın “Üçüncü kişi yararına sözleşme” başlıklı 129. maddesidir. Ancak sulh sözleşmesi, üçüncü kişilerin hukuki durumunu kötüleştiremez.

7.1.5. Müteselsil Borçlular Açısından Etkisi

Müteselsil borçlulardan birinin veya birkaçının alacaklı ile yapacağı sulh sözleşmesi de kural olarak sadece sözleşmenin tarafı olan borçlu ve alacaklı arasında etki doğurur. Ancak, müteselsil borçlulardan biri sulh sözleşmesi ile alacaklıyı tatmin etmiş ise sulh sözleşmesi, diğer müteselsil borçlulara da etki eder. Alacaklının tatmini olmaksızın alacaklı ile müteselsil borçlulardan biri ile yapılan sulh sözleşmesi ise sadece sözleşmenin tarafları arasında geçerli olur yani diğer borçluların borçlarına etki etmez.

TBK m. 166/II hükmünden hareketle, borçlulardan birinin alacaklıyı tatmin etmeksizin borçtan kurtulması halinde müteselsil borçluların şartlar elverdiği ölçüde bu durumdan yararlanabilmesi de mümkün olabilir. Sulh sözleşmesinin tarafı müteselsil borçlu, diğer müteselsil borçluların durumlarını ağırlaştıramaz. Alacaklı, diğer müteselsil borçluların zararına olacak şekilde, sulh sözleşmesi akdettiği borçlunun durumunu da iyileştiremez. Aksi halde bunun sonuçlarına katlanır.

Müteselsil alacaklılardan biri ile borçlu arasında yapılan sulh sözleşmesinde de borç sadece sözleşmeye katılan müteselsil alacaklıya karşı sona erer. Sulh sözleşmesi ile müteselsil alacaklılar birbirlerinin durumunu ağırlaştırıcı ya da zorlaştırıcı işlem ve eylemlerde bulunmamalıdırlar. Borçlunun, müteselsil alacaklılardan biriyle sulh sözleşmesi akdetmesi halinde diğer müteselsil alacaklıların bu sözleşmeden nasıl etkileneceği hususu yorum yoluyla tespit edilebilir.

7.2. Usul Hukuku Bakımından

Sulh sözleşmesinin usul hukuku bakımından doğurduğu en önemli sonuç davaya son veren taraf işlemi olmasıdır. Sulh, kesin hüküm gibi sonuç doğurur. Taraflar mahkemeden sulhe göre karar verilmesini isterlerse mahkeme sulh sözleşmesine göre karar verir, aksi halde karar verilmesine yer olmadığına karar verir. (şarta bağlı sulh sözleşmesinde, şarta bağlı hüküm kurulamayacağından karar verilmesine yer olmadığına karar verilir.) İçeriği icraya elverişli olduğu takdirde, Sulh sözleşmesi ilamlı icra hükümlerine göre icra edilebilir.

8. Sulh Sözleşmesinin Yorumu ve Tamamlanması

İsimsiz sözleşmelerin yorumlanması kural olarak isimli sözleşmelerin yorumlanmasından farklı değildir. Bu bağlamda isimsiz sözleşmelerin yorumunda da isimli sözleşmelerde olduğu gibi TBK m. 19 hükmü temel normdur. İsimsiz sözleşmelerin yorumunda isimli sözleşmelerden farklı örf ve adet daha çok rol oynayacaktır. Ayrıca isimsiz sözleşmelerde kullanılan terminolojinin farklı ve yeni olabileceği dikkate alınarak kullanılan ifadeleri tarafların anladığı anlamda yorumlamak önem taşımaktadır.

İsimsiz sözleşmelerin tamamlanması da kural olarak isimli sözleşmelerin tamamlanmasından farklı değildir. İsimsiz ve sui generis bir sözleşme olarak kendine has bazı özellikleri olsa da sulh sözleşmesinin tamamlanması da isimli sözleşmelerin tamamlanması hükümlerine tabidir. Kendine özgü sözleşmelerin tamamlanmasında, ilk olarak TBK'nın genel hükümleri göz önüne alınmalıdır.

9. Sulh Sözleşmesinin Kesin Hükümsüzlüğü ve İptali

Yukarıda bahsedilen kurucu unsurları mevcut olan ve bu itibarla da kurulmuş bulunan sulh sözleşmesinin kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı olması ya da konusunun imkansız olması halinde sözleşme kesin olarak hükümsüzdür. Ehliyetsizlik ve muvazaa durumunda da kesin hükümsüzlük söz konusu olacaktır. Sulh sözleşmesi şarta bağlı olarak düzenlenmişse, var olan şartlardan bir kısmının kesin hükümsüz olması, sulh sözleşmesinin tamamının kesin hükümsüz olmasına yol açmaz. Ancak bu şart olmaksızın sulh sözleşmesi kurulmayacak idiyse, bu durumda sulh sözleşmesinin tamamı kesin hükümsüz olur.

Kesin hükümsüzlükte işlem yapıldığı andan itibaren geçersizdir. Hükümsüzlük kesin olup belirli bir sürenin geçmesi, sakat unsurun düzeltilmesi, sözleşmeye icazet verilmesi ya da kesin hükümsüz sözleşmede kararlaştırılan borcun ifa edilmiş olması kesin hükümsüzlüğü ortadan kaldırmaz. Bu husus herkes tarafından ileri sürülebilir, kesin hükümsüzlüğü dava etmeye gerek yoktur ve hâkim tarafında da re'sen dikkate alınır.

Kesin hükümsüzlük yaptırımının yanı sıra irade sakatlığı ve aşırı yararlanmaya ilişkin hükümler de doğrudan ya da kıyas yoluyla sulh sözleşmesine uygulanabilir. Sulh sözleşmesi tam iki tarafa borç yükleyen bir sözleşme olduğu için aşırı yaralanma hükümleri doğrudan doğruya uygulanmalıdır. Ancak, yanılmanın neden olduğu iptal iddiaları karşısında, sulh sözleşmesinin amacını da dikkate alarak hâkim daha dikkatli davranmalıdır. Şayet sulh sözleşmesi iptal edilirse, bu sözleşmenin akdedilmesinden önceki durum veya ilişki tekrar canlanır. İptal hakkı ancak sahibi tarafından kullanılabilir. Hak sahibi bu hakkını kullanmadıkça üçüncü kişiler sözleşmenin hükümsüzlüğünü ileri süremez ve iptal hakkı hak düşürücü bir süreye bağlıdır

Mahkeme içi sulhte de irade bozukluğu ya da aşırı yararlanma hallerinde iptal istenebilir (HMK m.315/2).

10. Sulh Sözleşmesinin Sona Ermesi

Sulh sözleşmesi de kendisini geçersiz hale getiren ya da tek taraflı olarak bağlayıcı özelliğini ortadan kaldıran bir durum söz konusu olduğunda sona erer. Sulh sözleşmesi şekil şartına uyulmadan akdedilirse, tamamen ya da kısmen geçersiz olabilir. Sulh sözleşmesinin kesin hükümsüzlük ya da duruma göre iptal nedenleriyle geçersizliği ileri sürülebilir.

Sözleşmelerin sona erme halleri TBK'nın 131 ila 145. maddelerinde düzenlenmiş olup ifa, ibra, yenileme, alacaklı ve borçlu sıfatının birleşmesi durumları, ifa imkansızlığı ya da aşırı ifa güçlüğü halleri borcu ya da borç ilişkisini sona erdirir. İrade özgürlüğü gereğince taraflar mevcut bir sözleşmeyi yeni bir sözleşme ile ortadan kaldırabilir, ikale sözleşmesi yapabilirler.

Bunların dışında, iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerde karşılıklı edimler ifa edilmediğinde tarafların sözleşmeden dönme hakkı bulunmaktadır. Borç ilişkilerini sona erdiren bu sebepler, yapısına uygun düştüğü ölçüde sulh sözleşmeleri için de geçerlidir.

The content of this article is intended to provide a general guide to the subject matter. Specialist advice should be sought about your specific circumstances.