ÖZET

193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu'na göre kaynağı ne olursa olsun adi, imtiyazlı, rehinli, senetli alacaklarla cari hesap alacaklarından doğan faizler ve kamu tüzel kişilerince borçlanılan ve senede bağlanmış olan meblağlar için ödenen faizler de dâhil olmak üzere her türlü alacak faizleri menkul sermaye iradı olarak gelir vergisine tabi bulunmaktadır. İcra ve İflas Kanunu'na göre ödenen icra inkâr tazminatı ise, ilamsız icralarda borçlunun icraya konu bir borcu olmadığını öne sürerek borcuna itiraz etmesi, yargı mercinin de borçlunun haksızlığına karar vermesi ve alacaklının dava dilekçesinde tazminat talep etmesi durumunda ya da alacaklının haksız ve kötü niyetle icra takibinde bulunduğunun tespit edilmesi durumunda ve borçlunun talebi üzerine red veya hükmolunan meblağın %20'sinden aşağı olmamak üzere yargı mercii tarafından belirlenen bir yaptırımdır. Mahkeme kararına göre ödenmesine hükmedilen faiz ve icra inkâr tazminatı, elde edenler açısından gelir vergisinin konusuna girmektedir.

Anahtar Kelimeler: İcra İnkar Tazminatı, Vergiden İstisna Tazminatlar, Alacak Faizi, Menkul Sermaye İradı, Ücret, Vergi Tevkifatı, Yıllık Beyanname.

GİRİŞ

Bu çalışmamızda, açılan bir dava sonucunda mahkemelerce hükmolunan faiz ile İcra ve İflas Kanunu'na göre belirlenen oranda ödenmesine karar verilen icra inkâr tazminatının Gelir Vergisi Kanunu kapsamında hangi gelir unsuru içinde değerlendirilip, vergiye tabi tutulacağı konusu incelenecektir.

1. MAHKEME KARARINA GÖRE HÜKMEDİLEN FAİZİN VERGİLENDİRİLMESİ

Gelir Vergisi Kanunu'nun 75'inci maddesine göre, sahibinin ticari, zirai veya mesleki faaliyeti dışında nakdi sermaye veya para ile temsil edilen değerlerden müteşekkil sermaye dolayısıyla elde ettiği kâr payı, faiz, kira ve benzeri iratlar menkul sermaye iradıdır. Aynı maddenin 6 numaralı bendinde ise, kaynağı ne olursa olsun; her nevi alacak faizlerinin (Adi, imtiyazlı, rehinli, senetli alacaklarla cari hesap alacaklarından doğan faizler ve kamu tüzel kişilerince borçlanılan ve senede bağlanmış olan meblağlar için ödenen faizler dâhil.) menkul sermaye iradı sayılacağı hüküm altına alınmıştır. Öte yandan, yargı kararlarına göre tahsil edilen faiz gelirlerinin vergilendirilmesi konusunda, 25 No.lu Gelir Vergisi Sirküleri'nde yapılan açıklamalara göre, kiracıların kira bedellerini ödememeleri nedeniyle açılan davalar sonucu verilen yargı kararlarında, kira bedelinin yanı sıra yasal faiz ödenmesine de karar verilmiş olması halinde, tahsil edilen kira bedelinin gayrimenkul sermaye iradı; faiz gelirinin ise menkul sermaye iradı olarak vergilendirilmesi gerekmektedir.2

Anılan Kanun'un 94'üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan hükme göre, kamu idare ve müesseseleri, iktisadî kamu müesseseleri, sair kurumlar, ticaret şirketleri, iş ortaklıkları, dernekler, vakıflar, dernek ve vakıfların iktisadî işletmeleri, kooperatifler, yatırım fonu yönetenler, gerçek gelirlerini beyan etmeye mecbur olan ticaret ve serbest meslek erbabı, zirai kazançlarını bilanço veya ziraî işletme hesabı esasına göre tespit eden çiftçiler maddedeki bentlerde sayılan ödemeleri (avans olarak ödenenler dâhil) nakden veya hesaben yaptıkları sırada, istihkak sahiplerinin gelir vergilerine mahsuben tevkifat yapmaya mecburdurlar. Ancak anılan bentlerde alacak faizi ödemeleri üzerinden gelir vergisi tevkifatı yapılacağına dair bir hükme yer verilmemiştir. Yukarıda bahsi geçen 25 No.lu Gelir Vergisi Sirküleri'nin "Gelir vergisi tevkifatı" başlıklı bölümünde yapılan açıklamalara göre, kiracının, Gelir Vergisi Kanunu'nun 94'üncü maddesinin birinci fıkrasında sayılan tevkifat yapmakla sorumlu olanlar arasında bulunması durumunda, ödenen kira bedeli üzerinden aynı maddenin 94/5-a bendine göre gelir vergisi tevkifatı yapılması; alacak faizleri ise anılan maddede vergi tevkifatına tabi kazanç ve iratlar arasında sayılmadığından vergi tevkifatına tabi tutulmaması gerekmektedir.

Adı geçen Kanun'un 86'ncı maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinin (d) alt bendinde ise, bir takvim yılı içinde elde edilen ve 2019 takvim yılı için 2.200 TL'yi3 aşmayan, tevkifata ve istisna uygulamasına konu olmayan menkul ve gayrimenkul sermaye iratları için yıllık beyanname verilmeyeceği ve diğer gelirler için beyanname verilmesi halinde de bu gelirlerin beyannameye dâhil edilmeyeceği hüküm altına alınmıştır. Yukarıda yer verilen hüküm ve açıklamalar çerçevesinde, mahkeme kararına istinaden kişilere yapılan yasal faiz ödemelerinin, menkul sermaye iradı (alacak faizi) kabul edilerek, anılan Kanun'un 85'inci maddesi ve 86'ncı maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinin (d) alt bendi hükmü uyarınca, tevkifata ve istisna uygulamasına konu olmayan menkul sermaye iratları için belirlenen (2019 takvim yılı için 2.200 TL) haddi aşması durumunda, tamamının yıllık beyanname ile beyan edilmesi gerekmektedir.4

2. TAZMİNAT KAVRAMI VE GELİR VERGİSİ KANUNU'NA GÖRE TAZMİNAT ÖDEMELERİNİN VERGİLENDİRİLMESİ

Türk Dil Kurumu'nda "tazminat" zarar karşılığı ödenen para, ödence olarak tanımlanmaktadır.5

''Tazminat'' kavramı maddi ve manevi anlamda uğranılan zarar karşılığında ödenen para ya da ödeneği ifade etmekte olup, kişilerin mal varlığında meydana gelen eksilmeyi karşılamaya yönelik olarak yapılan ödemeler maddi tazminat kavramının konusunu oluştururken; mal varlığı dışındaki hukuki değerlere yapılan saldırılarla meydana getirilen eksilmenin giderilmesi ve zarara uğrayan şahsın manevi varlığında meydana gelen tahribatın kısmen de olsa hafifletilmesine yönelik ödemeler ise manevi tazminatın konusunu oluşturmaktadır. Tazminat ödenmesi, ana kural olarak, ödeyen kişi açısından gider, tahsil eden kişi açısından ise gelir anlamına gelir. İşveren, "işle ilgili olmak şartıyla sözleşme, mahkeme kararı veya kanun hükmü gereği ödediği zarar, ziyan ve tazminatları safi ticari kazancın tespitinde gider olarak indirebilir." (GVK md. 40/3,68/10). Buna karşılık, işletmeden işletme sahibi veya yakınlarına ödenen tazminatlar gider olarak düşülemez (GVK md. 41/2). Benzer şekilde, işletme sahibinin suçlarından doğan tazminatlar da gider olarak düşülemez (GVK md. 41/6, 68/10).6

Gelir Vergisi Kanunu'nun 61'inci maddesinde ücretin, işverene tabi ve belirli bir işyerine bağlı olarak çalışanlara hizmet karşılığı verilen para ve ayınlar ile sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatler olduğu ve ücretin ödenek, tazminat, kasa tazminatı (Mali sorumluluk tazminatı), tahsisat, zam, avans, aidat, huzur hakkı, prim, ikramiye, gider karşılığı veya başka adlar altında ödenmiş olmasının onun mahiyetini değiştirmeyeceği hüküm altına alınmıştır. Dolayısıyla GVK'nın 25'inci maddesinde yer alan gelir vergisinden istisna tazminatlar kapsamında olmayan ve bir işçi işveren ilişkisi kapsamında olan tüm tazminatlar ücret kapsamında değerlendirilecek ve çalışanların kümülatif ücret matrahına dahil edilerek gelir vergisi tevkifatına tabi tutulacaktır. Öte yandan, kişinin manevi değerlerinde sebep olunan zararı tazmin amacıyla mahkeme kararıyla maddi bir bedel olarak tayin edilen, ancak fiili bir çalışma ya da hizmetin karşılığı olmayan manevi tazminatın, bir işverene tabi ve belirli bir işyerine bağlı olarak bir hizmet karşılığı yapılan bir ödeme olmaması nedeniyle ücret olarak değerlendirilmesi mümkün bulunmamakta olup söz konusu ödemeler üzerinden gelir vergisi tevkifatı yapılmaması gerekmektedir.

2.1. Gelir Vergisinden İstisna Edilen Tazminat ve Yardımlar

Gelir Vergisi Kanunu'nun 25'inci maddesinde yer alan tazminat ve yardımlar, genel manada aynı Kanun'un 61'inci maddesine göre ücret kapsamında değerlendirilmekle beraber, gelir vergisinden istisna edilmişlerdir. Ancak işverenler tarafından tazminat ve yardım kapsamında yapılan birçok ödemeler, anılan maddede yer alan istisnalar kapsamında değerlendirilmemektedir. Ayrıca, istisna kapsamında yapılan bazı ödemeler de belli limitler dahilinde gelir vergisinden istisna edilmektedir. Bu nedenle, söz konusu tazminat ve yardımları ödeyenler tarafından bu sınırlamalara dikkat edilmesi ve limiti aşan ödemelerin ücret kapsamında vergilendirilmesi gerekmektedir. Gelir Vergisi Kanunu'nun 25'inci maddesi gereğince aşağıda yazılı tazminat ve yardımlar gelir gergisinden istisna edilmiştir:

- Ölüm, engellilik, hastalık ve işsizlik sebepleriyle (işe başlatmama tazminatı dahil) verilen tazminat ve yapılan yardımlar,

- Muhtaç olanlara belli bir süre için veya hayat kaydıyla yapılan yardımlar (Asker ailelerine yapılan yardımlarla hayır derneklerinin ve yardım sandıklarının yardımları mutlak olarak bu istisnaya girerler.),

- Kanunla kurulan emekli sandıkları ile 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun geçici 20'nci maddesinde belirtilen sandıklar tarafından, kendilerine zat aylığı bağlananlara aylıkları dışında, kanunları veya statüleri gereğince verilen emekli, dul, yetim ve evlilik ikramiyeleri veya iade olunan mevduatı ve sürelerini doldurmamış bulunanlarla dul ve yetimlerine toptan ödenen tazminatlar (506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun geçici 20'nci maddesinde belirtilen sandıklar tarafından ödenen tazminat, yardım ve toptan ödemeler en yüksek Devlet memuruna çalışılan süreye bağlı olarak ödenen tutardan fazla ise aradaki fark ücret olarak vergiye tâbi tutulur. Bu mukayesede gerek muhtelif sandıklardan gerek aynı sandıktan muhtelif zamanlarda yapılan ikramiye, tazminat ve toptan ödemeler topluca dikkate alınır.),

- Hizmet erbabına ödenen çocuk zamları (Bu zamlar devletçe verilen miktarları aştığı takdirde, fazlası vergiye tabi tutulur.),

- Evlenme ve doğum münasebetiyle hizmet erbabına yapılan yardımlar (Bu istisna hizmet erbabının iki aylığına veya buna tekabül eden gündeliklerinin tutarına kadar olan yardım kısmına uygulanır.),

- Sosyal sigorta kurumları tarafından sigortalılara yapılan ödemeler,

- 25/8/1971 tarihli ve 1475 sayılı İş Kanunu ve 20/4/1967 tarihli ve 854 sayılı Deniz İş Kanunu'na göre ödenmesi gereken kıdem tazminatlarının tamamı ile 13/6/1952 tarihli ve 5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanun'a göre ödenen kıdem tazminatlarının hizmet erbabının 24 aylığını aşmayan miktarları (Hizmet ifa etmeksizin ödenen ücretler tazminat sayılmaz.),

- Hizmet erbabının tabi olduğu mevzuata göre GVK'nın 25/7. bendinin (a) alt bendinde belirtilen istisna tutarının hesabında dikkate alınmak şartıyla, hizmet sözleşmesi sona erdikten sonra; karşılıklı sonlandırma sözleşmesi veya ikale sözleşmesi kapsamında ödenen tazminatlar, iş kaybı tazminatları, iş sonu tazminatları, iş güvencesi tazminatları gibi çeşitli adlar altında yapılan ödemeler ve yardımlar,

- Genel olarak nafakalar (Alanlar için),

- Yardım sandıkları tarafından statüleri gereğince kendi üyelerine ölüm, engellilik, hastalık, doğum, evlenme gibi sebeplerle yapılan yardımlar,

- Yabancı ülkelerde bulunan sosyal güvenlik kurumları tarafından ödenen emekli, dul, yetim ve evlenme ikramiyeleri veya iade olunan mevduat, sürelerini doldurmamış bulunanlarla, dul ve yetimlerine toptan ödenen tazminat ve yardımlar.

Görüldüğü üzere, GVK'nın 25. maddesinde yer alan ve gelir vergisinden istisna edilen tazminatlar içinde icra inkâr tazminatı bulunmamaktadır.

2.2. İcra İnkar Tazminatının Hukuki Mahiyeti ve Gelir Vergisine Tabi Olup Olmadığı

2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 67. maddesinde yer alan hükme göre, takip talebine itiraz edilen alacaklı, itirazın tebliği tarihinden itibaren bir sene içinde mahkemeye başvurarak, genel hükümler dairesinde alacağının varlığını ispat suretiyle itirazın iptalini dava edebilir. Bu davada borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli görülürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, red veya hükmolunan meblağın yüzde yirmisinden7 aşağı olmamak üzere, uygun bir tazminata mahkum edilir. İtiraz eden veli, vasi veya mirasçı ise, borçlu hakkında tazminat hükmolunması kötü niyetin sübutuna bağlıdır. Birinci fıkrada yazılı itirazın iptali süresini geçiren alacaklının umumi hükümler dairesinde alacağını dava etmek hakkı saklıdır. Bu Kanun'da öngörülen icra inkâr tazminatı, kötü niyet tazminatı ve benzeri tazminatların tespitinde, takip talebi veya davadaki talep esas alınır.

İcra inkâr tazminatı ilamsız icralarda borçlunun icraya konu bir borcu olmadığını öne sürerek borcuna itiraz etmesi, yargı mercinin de borçlunun haksızlığına karar vermesi ve alacaklının dava dilekçesinde tazminat talep etmesi durumunda ya da alacaklının haksız ve kötü niyetle icra takibinde bulunduğunun tespit edilmesi durumunda ve borçlunun talebi üzerine hükmolunan tazminattır. İcra inkâr tazminatı red veya hükmolunan meblağın %20'sinden aşağı olmamak üzere yargı mercii tarafından belirlenen ve koşulları İcra İflas Kanunu'nda düzenlenmiş bir yaptırımdır. İcra inkâr tazminatının vergilendirilmesi hususu, tazminatı elde eden ve ödeyenlerin hukuki durumlarına göre değişiklik göstermektedir. Buna göre, tazminatı ödeyen borçlunun itirazında kötü niyetli olup olmadığına bakılacak, eğer borçlu kötü niyetli değilse ödenen tazminat gelir ve kurumlar vergisi açısından gider olarak dikkate alınabilecektir. Yargı mercileri tarafından alacaklının tazminata mahkum edilebilmesi için haksız ve kötü niyetli olması gerekmektedir. Dolayısıyla alacaklının tazminata mahkum edilmesi durumunda söz konusu ödemenin gelir ve kurumlar vergisi açısından gider olarak kabul edilmesi mümkün olmamaktadır.

Gelir Vergisi Kanunu'nun 75'inci maddesinin birinci fıkrasında, sahibinin ticari, zirai veya mesleki faaliyeti dışında nakdi sermaye veya para ile temsil edilen değerlerden müteşekkil sermaye dolayısıyla elde ettiği kâr payı, faiz, kira ve benzeri iratların menkul sermaye iradı olduğu hükme bağlanmıştır. Diğer taraftan, aynı Kanun'un müteferrik istisnalar bölümünde yer alan 25'inci maddesinde, "tazminat ve yardımlarda" istisnalar 11 bent halinde sayılmış olup maddede, mahkemelerce hükmolunan tazminatların gelir vergisinden istisna edildiğine yönelik herhangi bir hükme yer verilmemiştir. Buna göre, mahkemelerce hükmolunan "icra inkâr tazminatının" Gelir Vergisi Kanunu'nun 75'inci maddesine göre menkul sermaye iradı olarak vergilendirilmesi gerekmektedir.

Yaptıkları ilamsız icra takiplerinde borçlunun süresinde imzaya veya borca itiraz etmesi durumunda alacaklılar, bir yıl içerisinde mahkemelere itirazın iptali için veya altı ay içinde icra mahkemelerinde itirazın kaldırılması için dava açabilirler. Bu davaların hangi hallerde ve nasıl açılacağına ilişkin konular, davaların sonuçları gibi hususlar İcra İflas Kanunu'nda düzenlenmiştir. İtirazın iptali davasında mahkeme, takibin geçerli bir icra takibine dayanması, alacağın borçlu için belli veya belirlenebilir nitelikte bulunması ve nihayet borçlunun itirazında haksız çıkması halinde, borçluyu, borcun en az yüzde yirmi oranında bir tazminatı ödemeye mahkûm eder. Aynı şekilde, alacaklının takibinde haksız ve kötü niyetli görülmesi halinde, bu defa o tazminata mahkûm edilir. Uygulamada "icra tazminatı" veya "icra inkâr tazminatı" olarak adlandırılan bu tazminata hükmedilmesi, diğer tarafın talebine bağlıdır. Burada irdeleyeceğimiz, icra takibine ve dolayısıyla tazminatın doğumuna yol açan alacağın, kişilerin menkul sermaye iradı veya gayrimenkul sermaye iradı niteliğindeki alacaklarından olması durumudur. Zira böyle bir durumda Gelir İdaresi, uzun yıllardır vermiş olduğu görüşlerinde, söz konusu tazminatı, bir tür alacak faizi niteliğinde görmekte ve alacak faizlerinin Gelir Vergisi Kanunu'nun 75. maddesinde menkul sermaye iradı olarak kabul edildiği gerekçesi ile vergilendirilmesi gerektiği görüşünü savunmaktadır.

Bu görüşün doğruluğunu tartışmadan önce, icra inkâr tazminatının hukuki niteliği üzerinde biraz daha durmak istiyoruz. Bu tazminat, alacağa bağlı fer'i nitelikte bir alacak değildir. Sadece borçlunun borca haksız itirazı dolayısıyla hâkim tarafından hükmedilen bir tazminattır.

Bu tazminata hükmedilebilmesi için borçlunun itirazında haksız çıkması yeterli olup, alacaklının ayrıca zarar görmüş olması şart değildir. Hatta borçlu, alacaklının zarar görmediğini veya daha az zarar gördüğünü ileri sürerek yüzde kırkın altında bir tazminata hükmedilmesini dahi talep edemez. Kanun'un alt sınırını alacağın yüzde kırkı olarak belirlemekle birlikte, üst sınırını yargıcın takdirine bıraktığı icra inkâr tazminatı, Borçlar Kanunu anlamında bir tazminat olmayıp, aleyhinde icra takibi yapılan borçlunun haksız ve kötü niyetli olarak yapılan icra takibine itiraz etmesiyle takibin durmasına sebep olması dolayısıyla, alacaklının alacağına kavuşmasına engel olan borçluya karşı konulmuş bir yaptırımdır. Anlam ve kapsamını yukarıda açıkladığımız icra tazminatının alacak faizi olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceği konusunda, Gelir Vergisi Kanunu'nun 75. maddesinde menkul sermaye iradı olarak nitelenen alacak faizinin anlam ve kapsamının da belirlenmesi gerekmektedir.8

Sayın Doğrusöz'ün yazısında alıntı yaptığı Gelir İdaresi'nin bir yayınında: "Gelir Vergisi Kanunu'nda, faizleri vergiye tabi bulunan alacakların umumi bir tarifi yapılmamıştır. Bilindiği gibi borçlar hukukunda alacak, "bir kimsenin diğer birini ya halen veya ileride bir şey yapmağa veya yapmamaya veya kendisine bir şey vermeğe icbar eyleme hakkı" olarak tarif edilir. Gelir vergisi bakımından faizleri vergiye tabi bulunan alacaklar, Borçlar Kanunu'muzun 306'ncı ve müteakip maddelerindeki esaslara göre yapılan ödünç sözleşmesinden doğan alacaklardır. Bu sözleşmede ödünç para veren, ödünç alandan yani alacaklısından ifa ettiği hizmet mukabilinde faiz şeklinde bir ücret alabilir. Bu suretle, ticari muameleler dışında, faiz almak için şahsi servet mahiyetindeki paranın başkalarına ödünç verilmesi, gelir vergisi bakımından menkul sermaye sayıldığından; mukabilinde alınan faizler de bu sermayenin iradı olarak vergiye tabi tutulmaktadır.

Bilindiği gibi alacak faizleri, ikraz edilen paranın, borçlusunda kaldığı müddete ait olmak üzere, tespit edilen kirası veya ivazı olarak tarif edilir. Binaenaleyh, ödünç verilen paranın, yani nakdi sermayenin bir fer'i olup esas alacağın ifa veya herhangi bir sebeple sona ermesi doğal olarak faiz alacağını sona erdirir. Ödünç sözleşmesinde ödünç alınan borçlusuna vermeği kabul ettiği faiz, esas itibariyle mukavele ile tayin ve tespit edilir. Mukavele ile tayin edilen müddet içerisinde borçlunun borcunu ödeyememesi halinde, temerrüt yani gecikme faizi şeklinde alacaklıya ödenen faizlerin, alacak faizi olarak vergi mevzuuna gireceği tabiidir. Mukavelede faiz yürütüleceği açık olarak tasrih edilmeyen alacaklılar mukabilinde ayrıca faiz talep edilmesine imkân yoktur."9 şeklinde açıklama yapılmıştır.

Nitekim Danıştay'ın konuya ilişkin kararları da bu yöndedir. Örneğin, Danıştay 3. Dairesi bir kararında10: "Gelir Vergisi Yasası'nda (md.75/6) gösterilen faizlerin menkul sermaye iradı sayılabilmesi için tarafların rızası ile karşılıklı olarak yaptıkları anlaşma sonucu meydana gelen bir alacaktan kaynaklanmış olması gerekir. Bu nedenle kamulaştırma bedelinin bir bölümünün geç ödenmesi üzerine mahkeme kararıyla hükmolunan faizin menkul sermaye iradı sayılmayacağının kabulünde zorunluluk vardır" açıklaması yer almaktadır.11 Bu nedenlerle, taraflar arasında yapılmış bir sözleşmeye dayanmayan, haksız ve kötü niyetli tarafa bir yaptırım olarak mahkemece uygulanan icra tazminatının, sırf bir alacağın takibi aşamaları sırasında doğmuş olmasından hareketle, "alacak faizi" vasfının yüklenmesi mümkün değildir. Nitekim Danıştay tarafından verilen bir kararda, "borç olarak verilen paranın vadesinde ödenmemesi nedeniyle mahkeme kararına dayanılarak tahsil olunan icra inkâr tazminatı ve mahkeme masraflarının faiz olarak kabul edilemeyeceğinden bahisle" bunlarla ilgili tarhiyatı kaldıran yerel mahkeme kararını onamıştır.12

Vergi hukukçularının ve yargı kararlarının görüşleri farklı olsa da Gelir Vergisi Kanunu'nun 75'inci maddesinin birinci fıkrasında, sahibinin ticari, zirai veya mesleki faaliyeti dışında nakdi sermaye veya para ile temsil edilen değerlerden müteşekkil sermaye dolayısıyla elde ettiği kâr payı, faiz, kira ve benzeri iratların menkul sermaye iradı olduğu hükme bağlanmıştır. Bu hükme göre, maddede tanımlanan iratlar menkul sermaye iradı olarak verginin konusuna dahil edilmiştir. Ayrıca, genel tanım böyle olmakla beraber Gelir Vergisi Kanunu'nun 75'inci maddesinde bentler halinde sayılan gelirler kaynağına bakılmaksızın menkul sermaye iradı olarak kabul edilmiştir. Buna göre, icra inkâr tazminatının maddenin genel tanımı çerçevesinde değerlendirilmesi ve menkul sermaye iradı olarak vergilendirilmesi gerekmektedir.

2.3. İcra İnkar Tazminatının Vergilendirilmesi Konusunda Gelir İdaresi'nce Verilen Görüşler

Gerek bazı vergi hukukçuları, gerekse yargı kararları icra inkâr tazminatının GVK'nın 75/6. maddesi kapsamında alacak faizi olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığını belirtse de, Gelir İdaresi bu tazminatı alacak faizi olarak değerlendirmekte ve tevkifatsız olarak elde edilen bu tazminatın gelir vergisine tabi tutulmasını belirtmektedir. Aşağıda yer alan özelgelerde ilgili yıllara ilişkin olarak yer alan beyanname verme sınırları 2019 yılına göre revize edilmiştir.

2.3.1 Mahkeme Kararına Göre Tahsil Edilen Kira, Sözleşmeden Doğan Tazminat, İcra İnkâr Tazminatı ve Faiz Gelirlerinin Gelir Vergisi Kanunu Açısından Değerlendirilmesi

Konu hakkında, Ankara 8. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin kararı ile davalı tarafından ödenmesine hükmolunan ilgili aylara ilişkin eksik ödenen tutar, ilgili aya ait ödenmeyen kira bedeli, kira sözleşmenizin ilgili maddesine göre 6 aylık kira bedeline tekabül eden tazminat, faiz ve asıl alacak üzerinden %40 oranında icra inkâr tazminatı ile yasal faizin ilgili yıl gelirlerine eklenip eklenmeyeceği hususunda Gelir İdaresi'nden görüş istenilmesi üzerine verilen özelgede aşağıdaki açıklamalar yapılmıştır.

Gelir Vergisi Kanunu'nun 1'inci maddesinde, gerçek kişilerin gelirlerinin gelir vergisine tabi olduğu ve gelirin bir gerçek kişinin bir takvim yılı içinde elde ettiği kazanç ve iratların safi tutarı olduğu belirtilmiş olup, ''Gelirin Unsurları'' başlıklı 2'nci maddesinde ise gelire giren kazanç ve iratlar yedi bent halinde sayılmış ve mezkûr Kanun'un 70'inci maddesinde de, maddede yazılı mal ve hakların sahipleri, mutasarrıfları, zilyedleri, irtifak ve intifa hakkı sahipleri veya kiracıları tarafından kiraya verilmesinden elde edilen iratların gayrimenkul sermaye iradı olduğu hükme bağlanmıştır. Aynı Kanun'un 75'inci maddesinin birinci fıkrasında, sahibinin ticari, zirai veya mesleki faaliyeti dışında nakdi sermaye veya para ile temsil edilen değerlerden müteşekkil sermaye dolayısıyla elde ettiği kâr payı, faiz, kira ve benzeri iratların menkul sermaye iradı olduğu hüküm altına alınmış ve maddede bentler halinde sayılan gelirler kaynağına bakılmaksızın menkul sermaye iradı olarak kabul edilmiş olup, (6) numaralı bentte "her nevi alacak faizleri" sayılmıştır. Yine aynı Kanun'un 86'ncı maddesinin (1/c) bendinde, tam mükellefiyette vergiye tâbi gelir toplamının [(a) ve (b) bentlerinde belirtilenler hariç] 103'üncü maddede yazılı tarifenin ikinci gelir diliminde yer alan tutarı aşmaması koşuluyla, Türkiye'de tevkifata tâbi tutulmuş olan; birden fazla işverenden elde edilen ücretler, menkul sermaye iratları ve gayrimenkul sermaye iratları ile maddenin (1/d) bendinde bir takvim yılı içinde elde edilen ve 2019 yılı için 2.200 TL'yi aşmayan, tevkifata ve istisna uygulamasına konu olmayan menkul ve gayrimenkul sermaye iratları için yıllık beyanname verilmeyeceği ve diğer gelirler için beyanname verilmesi halinde de bu gelirlerin beyannameye dahil edilmeyeceği hükümleri yer almaktadır.

Ayrıca aynı Kanun'un 94'üncü maddesinin birinci fıkrasında; kimlerin hangi ödemeler üzerinden gelir vergisi tevkifatı yapması gerektiği sayılmış olup, aynı fıkranın (5/a) bendinde 70'inci maddede yazılı mal ve hakların kiralanması karşılığı yapılan ödemelerden gelir vergisi tevkifatı yapılacağı hüküm altına alınmıştır. Diğer taraftan, yargıya intikal eden kira anlaşmazlıklarında, yargı kararlarına göre tahsil edilen kira ve faiz gelirlerinin vergilendirilmesine ilişkin olarak yayımlanan 25 No.lu Gelir Vergisi Kanunu Sirküleri'nin "2.3- Gelir Vergisi Tevkifatı" başlıklı bölümünde, "Kiracının, Gelir Vergisi Kanunu'nun 94'üncü maddesinin birinci fıkrasında sayılan tevkifat yapmakla sorumlu olanlar arasında bulunması durumunda, ödenen kira bedeli üzerinden aynı maddenin 94/5-a bendine göre gelir vergisi tevkifatı yapılması; alacak faizleri ise anılan maddede vergi tevkifatına tabi kazanç ve iratlar arasında sayılmadığından vergi tevkifatına tabi tutulmaması gerekir." açıklamasına yer verilmiştir.

Yukarıdaki hüküm ve açıklamalar çerçevesinde mahkemece hükmolunan;

- Ödenmeyen ve eksik ödenen kira bedelleri için kişiye ödeme yapanın Gelir Vergisi Kanunu'nun 94'üncü maddesinde sayılan kişilerden olması nedeniyle kira bedelleri üzerinden tevkifat yapılması gerekmekte olup, tahsil edilen kira bedellerinin anılan Kanun'un 86'ncı maddesinde belirlenen (2019 yılı için 40.000 TL) hadleri aşması halinde beyan edilmesi,

- Kira sözleşmesi gereğince ödenmesine hükmolunan bedellerin ise, özü itibarıyla bir taşınmaz kiralanması işleminden kaynaklanmakta olması ve kira sözleşmesi kapsamında elde edilen gelir olması nedeniyle gayrimenkul sermaye iradı olarak kabul edilmesi; dolayısıyla, bahse konu madde çerçevesinde yapılan bu ödemelerin de kira bedeline dahil edilerek üzerinden tevkifat yapılması ve yıllık beyanname verme sınırının hesaplanmasında dikkate alınarak belirlenen haddin aşılması halinde beyan edilmesi,

- Faiz, icra inkâr tazminatı ve yasal faizin menkul sermaye iradı olarak kabul edilip, aynı Kanun'un 86'ncı maddesinin (1-d) bendi hükmü uyarınca tevkifata ve istisna uygulamasına konu olmayan menkul sermaye iratları için belirlenen (2019 yılı için 2.200 TL) haddi aşması durumunda beyan edilmesi, gerekmektedir.13

2.3.2 Serbest Meslek Faaliyetinin Bedeline Karşı Açılan Dava Sonucunda Mahkemece Hükmolunan İcra İnkâr Tazminatının ve İcra İnkâr Tazminatı ile İlgili Tahsil Edilen Yasal Faizin Vergi Usul Kanunu, KDV ve Gelir Vergisi Kanunu Yönünden Değerlendirilmesi

Gelir vergisi mükellefi (avukatlık bürosu) tarafından avukatlık vekalet sözleşmesi hükümlerine göre bir kamu kurumuna serbest meslek faaliyetinde bulunan ve serbest meslek makbuzu düzenlenerek beyan edilen ve vergisi ödenen belli tutardaki gelirin kurum tarafından ödenmemesi nedeniyle açılan iptal davası sonucunda davanın kabulü ile haksız itirazda bulunan ilgili kamu kurumu aleyhine asıl alacağın % 40'ına14 isabet eden belli tutarda icra inkâr tazminatı ödenmesine karar verildiği, toplam dosya alacağının % 90'lık kısmının ilgili icra dairesinden tahsil edildiği, kalan kısmının halen tahsil edilemediği belirtilerek, icra inkâr tazminatı ve faizinin ilgili kurum tarafından icra müdürlüğüne yatırılması nedeniyle kurum adına mı yoksa icra müdürlüğü adına mı serbest meslek makbuzu düzenlenmesi gerektiği ile stopaj ve KDV'ye tabi olup olmadığı, icra müdürlüğünce mahkeme kararına istinaden harç, damga vergisi gibi kesintilerinin yapılması nedeniyle kesintilerin gider olarak kayıtlara alınıp alınamayacağı hususlarında Gelir İdaresi'nden görüş istenmesi üzerine verilen görüş şöyle olmuştur:

Gelir Vergisi Kanunu'nun 65'inci maddesinde, her türlü serbest meslek faaliyetinden doğan kazançların serbest meslek kazancı olduğu; 67'inci maddesinde, serbest meslek kazancının bir hesap dönemi içinde serbest meslek faaliyeti karşılığı olarak tahsil edilen para ve ayınlar ve diğer suretlerle sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatlerden bu faaliyet dolayısıyla yapılan giderler indirildikten sonra kalan fark olduğu hükmüne yer verilmiş olup, 68'inci maddesinde ise serbest meslek kazancının tespitinde hasılattan indirilecek giderler bentler halinde sayılmıştır. Bu çerçevede, serbest meslek kazancında tahsil esası geçerli olup, tahsil edilmeyen hizmet bedellerinin hasılat kaydedilmesi mümkün olmadığından ve hizmet bedellerinin tahsil edilmediği sürece dönem kazancının tespitinde dikkate alınması mümkün bulunmamaktadır.

Öte yandan, Kanun'un 75'inci maddesinin birinci fıkrasında, sahibinin ticari, zirai veya mesleki faaliyeti dışında nakdi sermaye veya para ile temsil edilen değerlerden müteşekkül sermaye dolayısıyla elde ettiği kâr payı, faiz, kira ve benzeri iratların menkul sermaye iradı olduğu hükme bağlanmış ve maddede bentler halinde sayılan gelirler kaynağına bakılmaksızın menkul sermaye iradı olarak kabul edilmiş olup, 6 numaralı bentte, "Her nevi alacak faizleri" sayılmıştır. Bu çerçevede, mahkemelerce hüküm olunan icra inkâr tazminatının 75'inci maddenin genel tanımı çerçevesinde, icra inkâr tazminatı ile ilgili tahsil edilen yasal faizin de maddenin 6 numaralı bendi çerçevesinde menkul sermaye iradı olarak kabul edilmesi gerekmektedir. Safi iradın bulunması için menkul sermaye iradından indirilmesi uygun görülen giderler ise aynı Kanun'un 78'inci maddesinde 3 bent halinde belirtilmiştir.

Yine Gelir Vergisi Kanunu'nun 86'ıncı maddesinin (1/d) bendinde tam mükellefiyette bir takvim yılı içinde elde edilen ve toplamı 600 milyon lirayı (305 Seri No'lu Gelir Vergisi Genel Tebliği ile 2019 yılı için 2.200 TL) aşmayan, tevkifata ve istisna uygulamasına konu olmayan menkul ve gayrimenkul sermaye iratları için yıllık beyanname verilmeyeceği ve diğer gelirler için beyanname verilmesi halinde de bu gelirlerin beyannameye dahil edilmeyeceği hükmü yer almaktadır. Ayrıca aynı Kanun'un 94'üncü maddesinde, kimlerin hangi ödemeler üzerinden gelir vergisi tevfikatı yapması gerektiği sayılmış olup, icra inkâr tazminatı ile ilgili yasal faizin maddede sayılan ödemeler arasında yer almaması nedeniyle, bu ödemelerden gelir vergisi tevfikatı yapılması söz konusu olmayacaktır. Bu hükümler çerçevesinde, serbest meslek faaliyeti ile ilgili alacağın serbest meslek kazancı olarak; icra inkâr tazminatı ile yasal faizinin ise menkul sermaye iradı olarak tahsil edildikleri yılın geliri olarak dikkate alınması gerekmektedir. Ancak tevfikata tabi tutulmayan menkul sermaye iradının o yıl içinde tahsil edilen tutarının Gelir Vergisi Kanunu'nun 86/1-d maddesinde belirtilen beyan sınırını aşmaması halinde beyannameye dahil edilmeyeceği tabiidir. Diğer taraftan, mahkeme kararına istinaden ödenen harç, damga vergisi ve benzeri kesintiler, Gelir Vergisi Kanunu'nun 68 ve 78'inci maddesinde sayılan giderler niteliğinde olmadığından kazanç tespitinde indirim olarak dikkate alınması mümkün değildir.

Diğer taraftan, Katma Değer Vergisi Kanunu'nun 1'inci maddesinde Türkiye'de ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetlerin KDV'ye tabi olduğu; ticari, sınai, zirai faaliyet ile serbest meslek faaliyetinin devamlılığı, kapsamı ve niteliğinin Gelir Vergisi Kanunu hükümlerine göre; Gelir Vergisi Kanunu'nda açıklık bulunmadığı hallerde, Türk Ticaret Kanunu ve diğer ilgili mevzuat hükümlerine göre tayin ve tespit edileceği hüküm altına alınmıştır. Öte yandan, ilgili kuruma ifa edilen ancak bedeli tahsil edilemeyen hizmet ile ilgili olarak düzenlenen serbest meslek makbuzunda ayrıca gösterilen KDV'nin beyan edilerek ödendiği anlaşılmaktadır. Buna göre, Mahkeme Başkanlığı'nca hükmolunan icra inkâr tazminatı ve yasal faiz belli bir teslim veya hizmetin karşılığı olarak alınmadığından KDV'nin konusuna girmemektedir.

213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 172'nci maddesinde serbest meslek erbabına defter tutma mecburiyeti getirilmiş; 210'uncu maddesinde, serbest meslek erbabının serbest meslek kazanç defteri tutacağı hüküm altına alınmış ve 236'ncı maddesinde de serbest meslek erbabının mesleki faaliyetlerine ilişkin her türlü tahsilatı için serbest meslek makbuzu düzenlemek mecburiyetinde olduğu hüküm altına alınmıştır. Buna göre, serbest meslek faaliyeti sebebiyle ödenmesi gereken bedelin ödenmemesi dolayısıyla açılan davanın lehe sonuçlanması ve mahkeme kararıyla lehe hükmolunan icra inkâr tazminatının ve icra inkâr tazminatı ile ilgili tahsil edilen yasal faizin icra dairelerince borçludan alınarak kişiye ödenmesi halinde borçlu adına serbest meslek makbuzu düzenlenmesi gerekmektedir.15

SONUÇ

Gelir Vergisi Kanunu'na göre, işverenler tarafından çalışanlara yapılan ücret ve ücret kapsamındaki ödemeler gelir vergisi tevkifatına tabi olup, işverenler tarafından çalışanlara ödenen tazminatlar da istisna kapsamında olmadığı sürece ücret kapsamında tevkifata tabi tutulmaktadır. Öte yandan, sahibinin ticari, zirai veya mesleki faaliyeti dışında nakdi sermaye veya para ile temsil edilen değerlerden müteşekkil sermaye dolayısıyla elde ettiği kâr payı, faiz, kira ve benzeri iratlar menkul sermaye iradıdır. Buna göre, kaynağı ne olursa olsun her nevi alacak faizleri menkul sermaye iradı olarak vergiye tabi tutulmaktadır. Ancak tevkifatsız olarak elde edilen alacak faizlerinin yıllık olarak belirlenen tutarı aşması halinde yıllık beyanname ile beyanı söz konusu olup, beyan sınırını aşmayan alacak faizlerinin beyan edilmesi gerekmemektedir.

Gelir Vergisi Kanunu'nun müteferrik istisnalar başlıklı bölümünde yer alan 25'inci maddesinde, "tazminat ve yardımlarda" istisnalar sayılmış olup maddede, mahkemelerce hükmolunan tazminatların gelir vergisinden istisna edildiğine yönelik herhangi bir hükme yer verilmemiştir. Buna göre, mahkemelerce hükmolunan "faiz" ve "icra inkâr tazminatının" Gelir Vergisi Kanunu'nun 75'inci maddesine göre menkul sermaye iradı olarak vergilendirilmesi gerekmektedir. Ancak GVK'nın 86'ıncı maddesinin (1/d) bendinde, tam mükellefiyette bir takvim yılı içinde elde edilen ve toplamı 2019 yılı için 2.200 TL'yi aşmayan, tevkifata ve istisna uygulamasına konu olmayan menkul ve gayrimenkul sermaye iratları için yıllık beyanname verilmeyeceği ve diğer gelirler için beyanname verilmesi halinde de bu gelirlerin beyannameye dahil edilmeyeceği hükmü yer almaktadır. Buna göre, 2019 yılı için belirlenen sınır olan 2.200 TL'yi aşan tutarda elde edilen ve tevkifata tabi olmayan icra inkâr tazminatının alacak faizi kapsamında yıllık gelir vergisi beyannamesi ile beyanı gerekmektedir.

Footnotes

1 Bu yazıda yapılan açıklamalar, tamamıyla yazarına ait olup, hiçbir şekilde yazarın çalıştığı kurumunu bağlamaz, kurumunun görüşü olarak kullanılamaz ve değerlendirilemez.

2 09/07/2004 tarih ve GVK-25/2004-17/Gayrimenkul Sermaye İradı-1 sayılı 25 No.lu Gelir Vergisi Sirküleri.

3 2019 yılında geçerli olacak maktu had ve tutarlar 305 Seri No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliği ile belirlenmiştir.

4 www.gib.gov.tr/Özelge Sistemi (Ankara Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 30/07/2013 tarih ve 38418978-120[70-13/11]-814 sayılı özelgesi.).

5 http://www.tdk.gov.tr, erişim tarihi: 31.05.2019.

6 Nurettin Bilici, Begüm Dilemre Öden, Tazminatların Vergilendirilmesi, Dünya Gazetesi, Serbest Kürsü, 4.5.2019.

7 2/7/2012 tarihli ve 6352 sayılı Kanun'un 11'inci maddesiyle, bu fıkrada yer alan "yüzde kırkından" ibaresi "yüzde yirmisinden" şeklinde değiştirilmiştir.

8 Bumin Doğrusöz, Gelir Vergisi Açısından İcra Tazminatı, Dünya Gazetesi, 02.11.2006.

9 Maliye Bakanlığı Gelirler Genel Müdürlüğü'nün 1 sayılı yayını olan "Gelir Vergisi Kanunu ve İzahları" adlı kitap, Ankara 1949, sy:292-293.

10 Danıştay 3. Dairesi'nin 28.02.1989 tarihli ve E.1998/1041, K.1989/517 sayılı Kararı.

11 Danıştay 3. Dairesi'nin 28.10.2004 tarihli ve E.2003/1552, K.2004/2721 sayı ve Kararı da aynı yöndedir.

12 Danıştay 3. Dairesi'nin 16.6.1994 tarihli ve E.1993/2326.K.1994/2069 sayılı Kararı.

13 www.gib.gov.tr/Özelge Sistemi (Ankara Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 30/07/2013 tarih ve 38418978-120[70-13/11]-814 sayılı özelgesi.).

14 2/7/2012 tarihli ve 6352 sayılı Kanun'la %40 ibaresi, %20 olarak değiştirilmiştir.

15 www.gib.gov.tr/Özelge Sistemi (Ankara Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 16/09/2011 tarih ve B.07.1.GİB.4.06.18.02-32229-8126-740 sayılı özelgesi.).

The content of this article is intended to provide a general guide to the subject matter. Specialist advice should be sought about your specific circumstances.