ÖZET

Tahakkuk esası ve dönemsellik ilkesi kurum kazancının tespitinde gözetilen iki temel ilkedir. Kesinleşen kazancın ilgili olduğu dönemde beyan edilmesini hedef alan bu iki temel ilke, genellikle aynı vergisel sonuçlara ulaştırsa da çelişik sonuçlar da doğurabilmektedir. Bu gibi durumlarda vergi idaresi tahakkuk esasına belirleyici işlevi yüklemektedir.

Anahtar Kelimeler: Tahakkuk Esası, Dönemsellik İlkesi, Kurum Kazancı.

GİRİŞ

Ticari kâr, bir işletmenin (kurumun) bir dönem zarfında gerçekleştirdiği işlemler dolayısıyla ortaya çıkan gelir unsurları ile gider ve maliyet unsurları arasındaki müspet fark olarak tanımlanabilir. Bu farka gelir veya kurumlar vergisi kanunlarının gider kabul etmediği ödemelerin eklenmesi ve Vergi Usul Kanunu'nun değerleme hükümleri sonucu ortaya çıkan değerleme farklarının ilavesi/çıkarılmasıyla gelir/kurumlar vergisi tarhına esas alınacak matraha ulaşılmaktadır.

Bir hasılat/maliyet unsurunun gelir/gider olarak dikkate alınması için onun tahakkuk etmiş olması şartı aranmaktadır. Öte yandan, tahakkuk etmiş gelir/giderler de dönemsellik ilkesi gereği ilgili oldukları dönemlere paylaştırılmaktadır.

Çoğu zaman vergilendirme açısından birbiriyle uyumlu sonuçlar doğuran tahakkuk esası ve dönemsellik ilkesi, zaman zaman çelişik sonuçlara da neden olabilmektedir. Makalemizin konusunu anılan iki başat ilkenin farklı sonuçlara vardığı durumlarda hangi ilkenin uygulanmasına öncelik verileceği hususu teşkil etmektedir.

1. KURUM KAZANCININ TESPİTİNDE İLKELER

Kurum kazancı, Gelir Vergisi Kanunu ("GVK")'nda belirlenmiş ticari kazanç esaslarına göre tespit edilmektedir. Vergi Usul Kanunu ("VUK")'nun değerleme hükümleri ise kazancın tespitinde uyulması zorunlu kuralları teşkil etmektedir. Değerleme hükümlerini iki temel ilke tamamlamaktadır ki, bunlar "tahakkuk esası" ve "dönemsellik ilkesi"dir.

1.1. Tahakkuk Esası

Tahakkuk esasına göre, bir gelir veya gider unsurunun kurumlar vergisi matrahının tespitinde dikkate alınabilmesi için, gelir veya giderin miktar ve mahiyet itibariyle kesinleşmiş olması, yani geliri veya gideri doğuran işlemin tekemmül etmesinin yanı sıra, miktarının ve işlemden kaynaklanan alacağın veya borcun ödeme şartlarının da belirlenmiş olması gereklidir. Bu esas dikkate alındığında, özel bir düzenleme bulunmadığı sürece, bir gelir veya gider unsurunun mahiyet ve tutar itibariyle kesinleştiği dönem kazancının tespitinde dikkate alınması gerekmektedir.

Tahakkuk esası finansal raporlamada da esas alınan bir ilkedir. Kamu Gözetimi Muhasebe Standartları Denetim Kurumu'nca yayımlanan "Finansal Raporlamaya İlişkin Kavramsal Çerçeve"ye göre; tahakkuk esaslı muhasebede, işlemler ile diğer olaylar ve durumların raporlayan işletmenin ekonomik kaynakları ve talep hakları üzerindeki etkileri, ilgili nakit girişleri ve ödemeler farklı bir dönemde gerçekleşmiş olsa bile, gerçekleştiği dönemde gösterilecektir. (para.1.17)

Tahakkuk esası nedeniyledir ki, iktisadi bir kıymet tedariki için verilen avanslar kurum kazancının tespitinde gider olarak yazılamamakta, temini için avans verilen iktisadi kıymetin niteliğine (stok, maddi duran varlık maddi olmayan duran varlık, özel tükenmeye tabi varlık gibi) göre 159, 259, 269 veya 279 no.lu defteri kebir hesaplarında aktifleştirilmektedir.  Buna paralel olarak henüz teslim edilmemiş ticari emtia ve ifa edilmemiş hizmetlerle ilgili alınan avanslar da gelir olarak kurum kazancına dahil edilmemekte, avansın niteliğine ve karşılık olarak alındığı yükümlülüğün ifa müddetine göre 340, 349, 440 ve 449 no.lu hesaplarda pasifleştirilmek suretiyle izlenmektedir.

Yine tahakkuk ilkesi nedeniyledir ki, vadeli mevduat sözleşmesinden doğan alacakların değerleme gününe kadar hesaplanacak faizleri tahsil edilmediği halde gelir yazılmakta; kredi sözleşmesinden doğan borçların değerleme gününe kadar işlemiş faizleri de ödenmediği halde gider olarak kaydedilmektedir.

1.1.1. Tahakkuk- Fatura Düzenleme İlişkisi

Kural olarak fatura düzenlenmesi tahakkuku takip eden yedi gün içerisinde gerçekleşecek bir işlem olmakla birlikte, faturanın düzenlenmiş olması her zaman tahakkukun gerçekleştiğine karine teşkil etmemektedir. Örneğin, önceki yılın Aralık ayına ait olan elektrik, telefon, doğalgaz ve su faturaları içinde bulunulan yılın Ocak ayı içerisinde düzenlenmektedir. Ancak bir önceki yılın son ayında tüketilen elektrik, su, telefon, doğalgaz vs. faturalarında yer alan bedeller, Aralık ayı içerisinde tahakkuk etmiş olduğundan, bu giderlere ilişkin faturalar izleyen takvim yılının Ocak ayında düzenlenmiş olsa dahi bir önceki yıla ilişkin olarak beyan edilecek ticari kazancın tespitinde gider olarak dikkate alınmaktadır1. Yani tahakkuk önceki yılda gerçekleştiğinden, faturanın takip eden yıl düzenlenmesi, giderlere intikalin tahakkukun gerçekleştiği yıl yapılmasına engel teşkil etmemektedir.

Bu durumun tersi, yani tahakkuk gerçekleşmeden önce fatura düzenlenmesi de mümkün olabilmektedir. Örneğin, Savunma Sanayi Müsteşarlığı ile düzenlenen sözleşmeye istinaden proje maliyetleri oluşmadan fatura düzenlemek suretiyle avans mahiyetinde tahsilatlar yaptığını beyan ederek yapılan bu tahsilatların hangi dönem kurum kazancı ile ilişkilendirileceğini soran bir mükellefe vergi idaresince verilen muktezada2;

"Şirketiniz ile Savunma Sanayi Müsteşarlığı arasında düzenlenen sözleşme kapsamında üstlenilen işlere ilişkin olarak herhangi bir mal teslimi veya hizmet ifası olmaksızın tahsil edilen avansların, Vergi Usul Kanununun 287 nci maddesi hükmü gereğince mukayyet değerleri üzerinden pasifleştirilmesi suretiyle değerlenmesi ve sözleşmeye konu malın tesliminin veya hizmetin ifasının gerçekleştiği dönemin kurum kazancının tespitinde dikkate alınması gerekmektedir. Malın tesliminden ve hizmetin ifasından önce avans olarak tahsil edilen tutarlara ilişkin olarak fatura düzenlenmiş olması kurum kazancının tespiti açısından bu durumu etkilemeyecektir."

görüşü paylaşılmak suretiyle avans tahsilatı için fatura düzenlenmiş olmasının, faturadaki bedelin faturanın düzenlediği dönemin kazancına dahil edilmesini zorunlu kılmadığı vurgulanmıştır.

1.1.2. Tahakkuk Esasından Sapmalar

Kurum kazancının tespitinde kural tahakkuk esası olmakla birlikte istisnalar da yok değildir. Aşağıda sayılan hallerde kurum kazancının tespitinde gelir veya giderin hesaba katılmasında tahakkuk esası cari değildir:

  • SGK primleri fiilen ödendiği dönemde gider yazılabilecektir, (5510 sayılı Kanun md. 88)
  • İşverenlerce sendikalara ödenen sendika aidatlarının giderleştirilmesi ödeme şartına bağlıdır, (GVK md. 40/8)
  • İşle ilgili olmak şartıyla, mukavelenameye veya ilama veya kanun emrine istinaden ödenen zarar, ziyan ve tazminatlar, ödendiği dönemde gider yazılmaktadır, (GVK md. 40/3)
  • İşverenler tarafından ücretliler adına bireysel emeklilik sistemine yatırılacak katkı paylarının gider yazılması ödeme koşuluna bağlanmıştır, (GVK md.40/9)
  • Kurumlar vergisi beyannamesi verme süresinden sonra ödenen temettü ikramiyeleri ilgili olduğu dönemde değil, ödendiği dönemde gider yazılacaktır. (1 Seri no.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliği'nin 11.11 no.lu bölümü)

2. Dönemsellik İlkesi

Dönemsellik ilkesi ise gelir ve kurumlar vergisi kanunlarında benimsenen "vergiye tabi kazancın yıllık olarak tespit edilmesi" kuralının bir gereği olarak ortaya çıkmıştır. Defterlerin hesap dönemi itibariyle tutulacağı, kayıtların her hesap dönemi sonunda kapatılacağı ve ertesi hesap dönemi başında yeniden açılacağı hükmünü içeren VUK'un 174. maddesi de dönemsellik ilkesine kaynaklık eden bir başka düzenlemedir.

1 Seri No.lu Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliği'nde dönemsellik ilkesi, "İşletmenin sürekliliği kavramı uyarınca sınırsız kabul edilen ömrünün, belirli dönemlere bölünmesi ve her dönemin faaliyet sonuçlarının diğer dönemlerden bağımsız olarak saptanmasıdır. Gelir ve giderlerin tahakkuk esasına göre muhasebeleştirilmesi, hasılat, gelir ve karların aynı döneme ait maliyet, gider ve zararlarla karşılaştırılması bu kavramın gereğidir." şeklinde tanımlanmıştır.

Dönemsellik ilkesi VUK'ta karşılığını Kanun'un "Aktif Geçici Hesap Kıymetleri" başlıklı 283 ve "Pasif Geçici Hesap Kıymetleri" başlıklı 287. maddelerinde bulmuştur. Söz konusu madde hükümleri gereği, gelecek hesap dönemleri ile ilgili oldukları halde peşin ödenen giderler veya peşin tahsil olunan hasılat ödendiği/tahsil edildiği dönemin gideri olarak değil, ilgili olduğu dönemin gideri/geliri olarak dikkate alınmaktadır. Bunun temin edilebilmesi için peşin yapılan tahsilat veya ödemeler gelir tablosu hesaplarında değil, bilanço hesaplarında izlenmektedir. Peşin yapılan tahsilat "380-Gelecek Aylara Ait Gelirler" ve "480-Gelecek Yıllara Ait Gelirler" hesaplarına kaydedilmek suretiyle pasifleştirilirken, peşin yapılan ödemeler "180-Gelecek Aylara Ait Giderler" ve "280-Gelecek Yıllara Ait Giderler" hesaplarına kaydedilerek aktifleştirilmektedir.

Buna paralel olarak cari hesap dönemine ait olup tahsilatı henüz yapılmamış olan hasılat unsurları ile cari hesap dönemine ait olup ödemesi henüz gerçekleşmemiş olan gider unsurları da nakit hareketinin gerçekleşeceği dönemin değil, tahakkuk ettiği dönemin kazancı ile ilişkilendirilmektedir. Bunun temini de tahsilatı ya da alacak kaydı henüz yapılmamış hasılat unsurlarının "181/281 Gelir Tahakkukları" hesapları kullanılarak aktifleştirilmesi ve ödemesi henüz gerçekleşmemiş ve hizmet sunucusu adına borç kaydı henüz yapılmamış olan gider unsurlarının "381/481 Gider Tahakkukları" hesaplarında pasifleştirilmesi suretiyle gerçekleşmektedir.

Sigorta poliçesine göre iki takvim yılına sirayet eden bir sigortalama hizmetinde, sigorta giderlerinin ilk takvim yılında tahakkuk ettiğinin kabulüyle, tamamı ilk takvim yılında ödenmiş olsa dahi iki takvim yılına yayılan sigorta giderinin sigorta gün sayısına göre iki takvim yılına bölünmesi dönemsellik ilkesinin bir sonucudur. Buna paralel olarak binek otomobillerde kıst amortisman uygulanması da dönemsellik ilkesinin saf haliyle uygulanmasından başka bir şey değildir.

Öte yandan, dönemsellik ilkesi bir yıllık periyotta elde edilen kazancın vergilendirilmesini öngörmektedir. Bu bir yıllık periyot kendilerine özel hesap dönemi tayin edilen mükellefler için farklı olsa da genel itibariyle takvim yılına tekabül etmektedir. Aşağıdaki durumlarda gelirin vergilendirilmesinde bir yıllık periyottan sapma söz konusu olmaktadır:

  • Dönem içerisindeki işe başlama ve işi bırakma hallerinde bir yıldan kısa olan bu süre faaliyet dönemi sayılmaktadır. (VUK md. 174)
  • Yıllara sari inşaat-onarım işlerinde kazanç yıllık dönemler halinde değil, işin bitmesine kadar geçen süre tek faaliyet dönemi şeklinde dikkate alınarak belirlenir. (GVK md. 42-44)
  • Tasfiye haline giren kurumların vergilendirilmesinde hesap dönemi yerine tasfiye dönemi geçerlidir. (Kurumlar Vergisi Kanunu md.17)
  • Ölüm ve memleketi terk halinde ölüm/terk tarihine kadar geçen dönem için vergileme yapılır. (GVK md.92)

2. TAHAKKUK ESASI MI DÖNEMSELLİK İLKESİ Mİ ÖNCE GELİR?

Tahakkuk esası ve dönemsellik ilkesi, bir gelir veya gider unsurunun hangi dönemin geliri veya gideri olarak dikkate alınacağı konusunda farklı sonuçlar ortaya çıkarabilmektedir. Bu durumda hangi ilkenin öncelik taşıyacağı hususu vergi uygulamasında önem arz etmektedir. Aşağıda hangi ilkenin öncelik taşıyacağı hususunda Vergi İdaresi'nce verilen muktezalar esas alınarak değerlendirmeler yapılmıştır:

  • Sigorta şirketinin 2008 yılında lehine %10 prim komisyonu tahakkuk ettirmesi gerekirken sehven % 22,5 prim komisyonu tahakkuk ettirdiği bir sigorta acentesinin, sigorta şirketiyle yaptığı ek sözleşmeye istinaden fazla ve yersiz tahsil ettiği komisyon primlerini iadesi etmesi durumunda geri ödenen sigorta komisyon bedellerini hangi yıl gider olarak dikkate alacağı konusundaki mukteza talebi İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı tarafından3;

"..Buradan da anlaşılacağı üzere, tahakkuk esasının gereği ticari kazançta bir hasılatın ya da giderin ilgili olduğu dönemde ödenmiş olmasının bir önemi bulunmamaktadır. Ticari kazanç açısından giderin ve gelirin tahakkuk etmiş olması yeterlidir. Ancak dönemsellik ilkesinin gereği olarak bir gelir veya gider tahakkuk etmiş olsa bile ilgili olduğu dönemle ilişkilendirilmesi gerekir.

Buna göre, dönemsellik ilkesinin işlerlik kazanabilmesi ancak vergi uygulaması bakımından tahakkuk etmiş sayılma vasfını taşıyan bir gelir ve giderin var olmasına bağlıdır.

Sonuç olarak tahakkuk ilkesi her zaman önde gelmekte ise de; tahakkuk esası ile beraber dönemsellik ilkesi de belirleyici bir fonksiyon üstlenmektedir."

gerekçesi ile 2008 hesap dönemi kurum kazancının tespitinde gelir yazılan komisyonlardan  fazla ve yersiz tahsil edilen %10 oranının üzerindeki kısmın, geri ödeme koşullarının da belirlendiği protokol gereğince 31/03/2010 tarihinde mahiyet ve tutar itibarıyla kesinleştiği ve bu nedenle ödeme tarihleri dikkate alınmaksızın tamamının 2010 yılı kurum kazancının tespitinde gider olarak indirim konusu yapılması gerektiği sonucuna varılmıştır.  Dikkat edileceği üzere, muktezada tahakkuk ilkesinin her zaman öncellikli olduğu vurgulanmış ve dönemsellik ilkesine göre 2008 dönemiyle ilişkilendirilmesi gereken maliyet unsurunun geri ödeme koşullarının belirlendiği (tahakkuk ettiği) 2010 hesap döneminde gider yazılması salık verilmiştir.

  • 2006-2010 dönemlerine ilişkin yurt dışı teknik yardım hizmeti alım bedelleri üzerinden kurumlar vergisi stopaj tarhiyatı yapılması ve tarh edilen vergilerin 6111 sayılı Kanun'un 4. maddesinden yararlanılarak 2012 yılında ödenmesi durumunda ödenen kurumlar vergisi stopaj tutarlarının hangi dönem kurum kazancından düşüleceğinin sorulması üzerine, Büyük Mükellefler Vergi Dairesi Başkanlığı'nca ("BMVDB") verilen özelgede4, tahakkuk esası gereği bir gelir veya gider unsurunun, özel bir düzenleme bulunmadığı sürece, mahiyet ve tutar itibariyle kesinleştiği dönem kazancının tespitinde dikkate alınması gerektiği ifade edilerek, sorumlu sıfatıyla tarh edilen kurumlar vergisi tutarlarının tarhiyatın kesinleştiği 2012 hesap döneminde gider yazılması gerektiği görüşü verilmiştir. Görüldüğü üzere, dönemsellik ilkesine göre tarh edilen kurumlar vergisi stopajının dönemleri 2006-2010 yılları olduğu halde, Vergi İdaresi tahakkuk ilkesini esas almış ve söz konusu maliyet unsurları hangi geçmiş dönemle ilgili olursa olsun tahakkuk ettiği dönemde gider yazılmalarına müsaade etmiştir.
  • Şirketin büyük ortağının sermaye artırımı sırasında rüçhan haklarını kullanmaması ve bu nedenle de boşta kalan hisselerin, şirketin aynı zamanda yönetim kurulu üyesi olan diğer pay sahipleri tarafından satın alınması nedeniyle söz konusu payların nominal bedeli ile cari değerleri arasındaki fark kadar menfaat sağlandığı, bu menfaatin ayni ücret ödemesi niteliğinde olduğu ve gelir vergisi tarifesi uyarınca bu ayni menfaatin brüt tutarı üzerinden stopaj yapılması gerektiği düşüncesi ile hazırlanan vergi inceleme raporuna dayalı olarak, 2007/8-12 dönemleri için şirket aleyhine tarh edilen gelir vergisi stopajı üzerinden Merkezi Uzlaşma Komisyonu'nda da 17.11.2011 tarihinde uzlaşma sağlandığı belirtilerek, 2011 yılında tahakkuk ettirilerek ödenen gelir vergisi stopajının hangi dönem beyannamesinde indirileceği konusunda yapılan mukteza talebi Büyük Mükellefler Vergi Dairesi Başkanlığı tarafından5 tahakkuk esası gerekçe gösterilerek; "..vergi inceleme raporuna istinaden tarh edilen ve 17.11.2011 tarihinde yapılan  uzlaşma sonucuna göre kesinleşerek aynı yıl ödenen gelir vergisi stopajının, 2011 yılı kurum kazancının tespitinde gider olarak dikkate alınması gerekmektedir." şeklinde cevaplanmıştır. Bu örnekte de, tarh edilen gelir vergisi stopajının dönemi 2007 olduğu halde, vergi idaresi dönemsellik ilkesini göz ardı ederek söz konusu stopaj tutarının, vergi inceleme raporuna istinaden yapılan tarhiyatın uzlaşma sonucuna göre kesinleştiği (tahakkukun gerçekleştiği) 2011 yılında gider yazılması sonucuna varmıştır.
  • Kiracısı bulunduğu işyeri sahibi tarafından açılan kira tespit davası sonucunda, 2009-2010-2011 dönemleri için kira farklarını ve bu farklara ilişkin gelir vergisi tevkifatlarını 2011 yılında ödediğini belirterek, bu kira farklarının 2011 yılında gider olarak dikkate alınıp alınamayacağını soran bir mükellefe verilen özelge6de; mahkeme kararına istinaden yapılmış olan kira farkı ödemelerinin tevsike esas belgelerle belgelendirilmesi halinde ödemenin yapıldığı döneme ilişkin ticari kazancın tespitinde indirim konusu yapılmasının mümkün bulunduğu ifade edilmiştir. Bu olayda da, ödeme konusu kira farkı önceki dönemlere ilişkin olmasına rağmen tutarları mahkeme kararının verilmesiyle netleştiğinden, tahakkukun gerçekleştiği dönem giderlerine intikal ettirilmesi salık verilmiştir.

SONUÇ

Tahakkuk esası ve dönemsellik kavramı ticari kazancın ve onun gibi tespit edilen kurum kazancının belirlenmesinde esas alınan iki temel ilkedir. Bu ilkelerin yanı sıra VUK'un değerleme hükümleri de kurum kazancının tespitinde uyulması zorunlu kuralları belirlemektedir. Gelirin/giderin miktar ve mahiyet itibariyle kesinleşmesi olarak adlandırılan tahakkuk esası ile gelirin/giderin ilgili olduğu dönem ile ilişkilendirilmesi olarak ifade edilen dönemsellik ilkesi, tahakkukun gelir/gider unsurunun ilgili olduğu dönemde veya öncesinde gerçekleştiği genel durumda birbiriyle uyumlu sonuçlar doğurmaktadır. Ancak gelir veya giderin tahakkukunun (kesinleşmesinin) söz konusu unsurların ilgili oldukları dönemden sonra gerçekleştiği istisnai durumlarda bu iki ilke birbiriyle çelişen vergisel sonuçlara varmaktadır. Bu gibi durumlarda Vergi İdaresi tahakkuk ilkesine üstünlük tanımakta ve gelir veya gider unsurunun kurumlar vergisi için geçmiş dönemlere düzeltme beyannamesi verilerek ilgili döneme mal edilmesini değil, tahakkukun gerçekleştiği dönem kazancının tespitinde dikkate alınmasını tercih etmektedir. Biz de mükellef hakları ve idari işlemlerde basitlik açısından bu yaklaşımın doğru olduğunu değerlendirmekteyiz.

Footnotes

1. Adana Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 11.01.2012 tarih ve B.07.1.GİB.4.01.16.02-2010-542-KDV-7 sayılı özelgesi

2. Ankara Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 13.12.2017 tarih ve 38418978-125[6-17/27]-500553 sayılı özelgesi

3. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 23/03/2012 tarih ve B.07.1.GİB.4.34.19.02-019.01-1135 sayılı özelgesi

4. Büyük Mükellefler Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 16.01.2013 tarih ve 64597866-125(6-2013)-2 sayılı özelgesi

5. Büyük Mükellefler Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 18.04.2012 tarih ve B.07.1.GİB.4.99.16.02-KVK-6-101 sayılı özelgesi

6. Balıkesir Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 22.02.2012 tarih ve B.07.1.GİB.4.10.15.01-2011-GVK-1384-24 sayılı özelgesi

The content of this article is intended to provide a general guide to the subject matter. Specialist advice should be sought about your specific circumstances.