İflas, ticaret mahkemesi tarafından iflasına karar verilen borçlunun haczedilebilen bütün mal varlığının cebri icra yoluyla paraya çevrilerek, elde edilen gelirden borçlunun bilinen alacaklılarının tatmin edilmesini sağlayan külli bir cebri icra yoludur. Türk Ticaret Kanunu ("TTK") m. 20 uyarınca tacir sayılan veya tacirler hakkında hükümlere tabi olan kişiler ile bir bankanın yöneticileri, portföy yönetim şirketi yöneticileri gibi özel kanun hükümleri uyarınca iflasa tabi olan gerçek ve tüzel kişiler hakkında iflas kararı verilmesi talep edilebilir. Tacirler, her türlü borçları (adi ve/veya ticari, özel hukuktan doğan ve/veya amme alacaklarından kaynaklanan) bakımından iflasa tabidir.

İcra İflas Kanunu ("İİK") kapsamında iflas yollarının, (i) Genel İflas Yolu, (ii) Kambiyo Senetlerine Mahsus İflas Yolu, (iii) Doğrudan Doğruya İflas Yolu olarak belirtilmesi mümkündür. Bir borçlunun iflasına ancak ticaret mahkemesi tarafından karar verilebilmektedir. Bu doğrultuda yukarıda belirtilen hangi yol seçilirse seçilsin iflasa ilişkin son karar her daim ticaret mahkemesi tarafından verilecektir.

Bu kapsamda iflas davası, borçlu aleyhine doğrudan açılabileceği gibi borçluya karşı başlatılacak bir iflas takibinin ardından da açılabilmektedir. Bununla birlikte doğrudan iflas davası açılabilecek haller İİK m. 177 ve m. 178'de (i) Alacaklının Talebi ve (ii) Borçlunun Müracaatı olmak üzere iki başlık halinde belirlenmiştir. İİK m.177 ve m. 178 doğrudan iflas talebinde bulunulabilecek halleri sınırlı olarak belirlemiş olup ilgili maddelerde sayılı haller dışında bir borçlunun iflasının istenebilmesi için ise borçluya karşı mutlaka iflas yolu ile icra takibi başlatılması gerekmektedir.

Borçlunun yasal süresi içerisinde aleyhine başlatılmış olan iflas yolu ile icra takibine itiraz etmemesi durumunda alacaklı iflas davası açabilecektir. Bununla birlikte borçlunun aleyhine yapılmış olan iflas yolu ile takibe yasal süresi içerisinde itiraz etmesi hakkı da bulunmaktadır.  Borçlunun iflas yolu ile icra takibine itiraz etmesi halinde ise alacaklının ödeme emrinin borçluya tebliği tarihinden itibaren bir senelik hal düşürücü süre içerisinde İİK m. 156/3 düzenlemesi kapsamında "borçlunun itirazının kaldırılması ve iflasına karar verilmesi talepli" bir iflas davası açması gerekmektedir.

İflas yolu ile icra takipleri bakımından yetkili icra daireleri İİK m. 154/1 uyarınca borçlunun muamele merkezinin bulunduğu yerdeki icra dairesidir. Bununla birlikte taraflar arasında yetkili icra dairesini yazılı anlaşma ile belirlenmiş ise, o yerin icra dairesi de iflâs yolu ile icra takibi için yetkili sayılır. İflas davaları bakımından ise borçlunun muamele merkezinin bulunduğu yer ticaret mahkemeleri yetkilidir. Bu yetki kamu düzenine ilişkin olduğundan kesindir.

Peki borçlunun iflas yolu ile icra takibine itirazı üzerine açılacak olan itirazın kaldırılması talepli iflas davası yetki açısından tamamen doğrudan iflas davası ile aynı hükümlere mi tabi olacaktır? Taraflar arasındaki sözleşme ile (yabancı ülkede görülmek üzere) bir tahkim şartı konulmuş olmasının bu duruma etkisi ne olacaktır? Öyle ki, taraflar, aralarında çıkacak uyuşmazlıklarda yabancı tahkim merciinin yetkili olduğunu kararlaştırmışlar ise borçlunun sözleşmedeki tahkim şartı nedeniyle hem iflas yolu ile icra takipleri hem de bu takiplere itiraz halinde açılan itirazın kaldırılması talepli iflas davalarında borçlu tarafça yetki itirazında bulunulması gündeme gelmektedir.

İİK m. 154/3 "Borçlu ile alacaklı yetkili icra dairesini yazılı anlaşma ile tayin etmişlerse, o yerin icra dairesi dahi iflas takibi için yetkili sayılır. Şu kadar ki; iflas davaları için yetki sözleşmesi yapılamaz ve iflas davası mutlaka borçlunun muamele merkezinin bulunduğu yer ticaret mahkemesinde açılır." hükmünü amirdir.

İİK, icra dairesinin yetkisini kesin bir şekilde belirlememiş ve yetki sözleşmesi yapılabileceğini ve yetki sözleşmesinin bulunması halinde bu sözleşmede belirlenmiş olan icra dairesinin de yetkili olacağını kabul etmişken iflas davaları bakımından yetkiyi kamu düzenine ilişkin kabul etmiş ve borçlunun muamele merkezindeki ticaret mahkemesinin kesin yetkili olduğunu hüküm altına alarak bu konuda yetki sözleşmesi yapılamayacağını açıkça ifade etmiştir. Bu yasal düzenleme karşısında borçlusu hakkında iflas yolu ile icra takibi başlatmış olan alacaklının, borçlunun itirazı üzerine borçlunun muamele merkezindeki ticaret mahkemesinde dava açması zorunludur. İİK, iflas davalarının kamu düzenine ilişkin olduğunu açıkça hüküm altına almışken ve takibe itiraz halinde açılacak olan dava yine iflas davası olduğundan kanımızca yabancı tahkim şartına rağmen borçlu aleyhine iflas takibinde bulunulması mümkündür. Yargıtay 19. H.D. 2005/5976 E., 2005/10004 K., 13.10.2005 tarihli kararı ile; "...iflas davasında tahkim sözleşmesinin mümkün olmadığı, davalının takibe ve borca itirazının yerinde bulunmadığı...davalının temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun bulunan hükmün onanmasına" karar verilmişken Yargıtay Hukuk Dairelerinin oldukça yeni tarihli kararlarında iflas davalarının tahkim şartı bulunan hallerde ticaret mahkemesince yetki nedeniyle reddine dair karar verilmesi gerektiği yönünde içtihatları bulunmaktadır. Bu içtihatlara gerekçe olarak ise, takibe itiraz halinde mahkemenin öncelikle borçlunun itirazının kaldırılması konusunu inceleyerek borçlunun gerçekten borçlu olup olmadığını değerlendirecek ve itirazının yersiz olduğuna kanaat getirir ise borçlunun iflasına karar verilebilecek olması gösterilmektedir. Oysa ki, borçlunun itirazının kaldırılmasına ilişkin yargılamayı en doğru yapacak yer yine borçlunun muamele merkezindeki yer ticaret mahkemesi olduğu sabittir. Öyle ki; Yargıtay 11. H.D. 2008/5454 E., 2009/2604 K., 06.03.2009 tarihli kararında; "...davacının Türk uyruklu bulunan davalının ikametgah mahkemesinde dava açtığından ve kendi ikametgah mahkemesinde kendisini daha iyi savunabilecek olan davalının davaya bakmaya Bremen mahkemelerinin yetkili bulunduğu yönündeki itirazı Türk Medeni Kanunu'nun 2. maddesi ile bağdaşmaz." demektedir.

Yabancı statüsündeki alacaklının, muamele merkezi Türkiye'de olan borçlu hakkında sözleşmedeki tahkim şartı nedeniyle önce yurtdışında hakeme giderek alacağı tahkim kararı ile Türkiye'de iflas davası açmasının usul ekonomisine ne kadar uygun olacağı ve muamele merkezi Türkiye'de olan borçlunun, Türkiye'deki ticaret mahkemelerinde açılmış olan davaya yabancı ülke tahkim şartı nedeniyle itiraz etmesinin iyi niyet kurallarına ne kadar uygun düşeceği hususları tartışma konusudur.

Esasen, İİK'nun "iflas davaları kamu düzenine ilişkindir ve yetki sözleşmesi yapılamaz" hükmü son derece açıktır ve işbu hüküm karşısında doğrudan iflas davası ya da itiraz üzerine açılacak iflas davası ayrımı yapılmaksızın, yargılamanın borçlunun yerleşim yeri ticaret mahkemelerinde yapılması gerekmektedir. Öte yandan, iflas davalarının mahiyeti göz önünde bulundurulduğunda da, yargılamanın sıhhati açısından davanın borçlunun yerleşim yeri mahkemesinde görülmesi daha yerinde olacaktır. Her ne kadar Türk statüsündeki borçlu tahkim sözleşmesi ya da tahkim şartı mevcut olan bir sözleşme akdetmişse de işbu tahkim şartının iflas takipleri ve davaları bakımından uygulama alanı bulamayacağı kabul edilmelidir.

Taraflar arasında bir tahkim sözleşmesi yapılmış olsa dahi iflas davaları bakımından yasa ile kesin olarak belirlenmiş olan bu yetki kuralı kapsamında alacaklıların borçlunun muamele merkezinin bulunduğu yerdeki icra dairesi nezdinde iflas yolu ile icra takibi başlatmasının mümkün olduğu açıktır. Aynı doğrultuda doktrin görüşleri de "Alacak için bir tahkim şartı (veya tahkim sözleşmesi bulunsa dahi, alacaklı, tahkim şartına rağmen, borçlu aleyhine iflas takibi yapabilir"1 mevcuttur.  

Sonuç itibariyle, İİK, "iflas davaları kamu düzenine ilişkindir ve yetki sözleşmesi yapılamaz" demekle birlikte borçlunun itirazı üzerine açılacak iflas davaları hakkında ayrı bir düzenleme getirmediği sürece, itiraz üzerine açılacak iflas davalarının doğrudan iflas davaları gibi borçlunun muamele merkezinin bulunduğu yer ticaret mahkemesinde açılmasının hukuka uygun olduğu sonucuna ulaşılmaktadır.

Footnote

1 Kuru, Baki: İcra ve İflas Hukuku El Kitabı Tamamen Yeniden Yazılmış ve Genişletilmiş İkinci Baskı 2013

The content of this article is intended to provide a general guide to the subject matter. Specialist advice should be sought about your specific circumstances.