ÖZET

Yozlaşmış olarak adlandırılabilecek devletlerin en büyük sorunu, genelde, ortak toplumsal anlayışa ve genel yarara dayalı hukuk ilkelerinin yahut kurallarının ilga edilerek bunların yerine keyfi, bireysel ve tutarsız uygulamalara geçilmesidir. Bu uygulamaların önüne geçilmesi için zaruri en temel ihtiyaç, mahkemeler tarafından verilen kararların nedenlerinin terminolojik tanımı ile gerekçelerinin hukuk bilimine uygun bir metodoloji ile ortaya konulması ve karar verilirken hukuk kaidelerine bağlı kalındığının kamuya ispatlanmasıdır.

Pozitif hukuk kuralları bağlamında da kendine Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi altında yer bulan "gerekçeli karar hakkı", bireylerin yukarıda anılan standartlarda karar elde etmesine ön ayak olan temel insan haklarındandır.

Anahtar Kelimeler: Gerekçeli Karar Hakkı, Adil Yargılanma Hakkı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Gerekçe.

GİRİŞ

Bireyleri bağlayan kararlar alma yetkisiyle donatılmış mahkemelerin, devlet düzeninin üç önemli unsurundan birini oluşturan yargı erkinin ayrılmaz bir parçası olduğu anlayışı modern hukuk sistemlerinin genel geçer bir kabulüdür. Adliyesi, mahkemesi, yargıcı olmayan bir yargı erkinin varlığı tartışmalı hale gelecek ve hatta var olmadığı dahi rahatça söylenebilecektir.

İnsanlar ihkak-ı hak yetkilerinden vazgeçerek bu yetkilerini yasayla kurulmuş mahkemelere bırakmışlardır. Hak arayışlarını bu mahkemeler önünde gerçekleştiren bireylerin mahkemeler ve hakimlerden karşılamalarını bekledikleri yegane istekleri ise adil yargılanmanın sağlanması ve hakka, hukuka, hakkaniyete uygun karar verilmesidir.

Yargılayan, yargıç anlamlarına gelen "hakim" kelimesi bir sıfat olarak taşındığı vakit bu sıfatı taşıyan kişilerin omuzlarına katlanılması güç bir ağırlık yüklemektedir. Hakim sıfatını taşıyan kişi artık şahsi görüş ve kanaatleri yerine yazılı olan yahut olmayan hukuk kuralları bağlamında bir metodoloji benimseyecek ve yeri geldiğinde gerekirse kendine yabancılaşmasını bilecektir. O, görüşlerinde artık keyfiliği rafa kaldırmıştır. Hakimin vermiş olduğu kararlarda keyfi olmadığını ve nihai hedefinin adaletin sağlanması olduğunu gösterebileceği tek alan ise kararlarındaki gerekçesidir. Hakim, mantıklı bir akıl yürütme ile kararını gerekçelendirecek ve bireylerin aklında olan adalet ve hakkaniyet anlayışına zarar getirmemek için var gücüyle çabalayacaktır (ya da en azından öyle olması beklenmektedir).

Pozitif hukuk düzenleri altında, bireylerin adalet anlayışlarına zeval gelmesini önlemek adına ihdas edilen sayısız norm vardır. Bu çalışma altında ise Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesi ile düzenlenen "adil yargılanma hakkı"nın bir unsuru olan "gerekçeli karar hakkı" incelenecektir. İnceleme, sırasıyla, hakkın genel çerçevesinin çizilmesi, gerekçe kavramı, hakkın dayanağı ve yüksek mahkeme içtihadı ile hakkın ne yönde şekillendiği tespitlerinden teşekkül edecektir.

1. GENEL OLARAK "GEREKÇELİ KARAR HAKKI"

Adil yargılanma hakkının kurumsal koşulları yanında biçime ilişkin koşullarının da olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ("AİHM") kararlarında ve doktrinde kabul görmüş bir gerçektir. Biçimsel koşullarla kast edilen konular ise duruşmaların görülmesi ile ilgili olanlardır. Bunlar: yargılamanın aleni yapılması, yargılamanın makul sürede yapılması ve bitirilmesi ile mahkeme kararlarının gerekçeli olmasıdır.

Mahkeme kararlarının gerekçeli olması şartı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ("AİHS")'nin 6. maddesinde, lafzen, açıkça ifade edilmiş bir hak değildir. 6. madde (adil yargılanma hakkı), herkesin adil yargılanma hakkı olduğunu açıklamakta ve bu itibarla yargılamanın hakkaniyete uygun bir şekilde gerçekleştirilmesini ön plana çıkartmaktadır. Hakkaniyete uygun yargılamanın öncelikli şartlarından biri de gerekçeli karar hakkının gereği gibi karşılanmasından geçmektedir1.

AİHM, herhangi bir mahkeme kararının saydamlığının ve anlaşılırlığının sağlanması nedeniyle adil yargılanma hakkının içinde saymıştır. Bu çerçevede mahkemeler, hem hukuk hem de ceza davalarında, kararlarında 6. madde uyarınca gerekçe göstermek durumundadırlar.

2. "GEREKÇE" KAVRAMI

Gerekçe, hakimin davada belirlediği maddi olaylarla hüküm fıkrası arasında bir köprü görevini yerine getirmesi işlemi olarak tanımlanabilir. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hakim, tarafların kendisine sundukları yahut kendisi veya soruşturma makamı tarafından tespit edilen maddi vakıaların hukuki niteliğini açıklar.

Gerekçede karara temel oluşturan, ona dayanak teşkil eden hukuki esaslar belirtilir. Karar ise davayı esastan çözümleyen, taraflar arasındaki uyuşmazlığı sona erdiren nihai hükümdür. Başka bir ifade ile hüküm, davanın esası hakkında verilen nihai karar iken; karar, yargılama faaliyeti sonucunda verilen ve tefhim edilen hükümdür. Bu kavramlar çoğu zaman birbirinin yerine kullanılmaktaysa da aralarında ufak nüans farklılıkları olduğu söylenebilecektir.

Gerekçe, mucip sebep (esbab-ı mucibe), sebep ve mantıki delil gibi kelimeler eş anlamlıdır. Sözlük anlamı ile gerekçe ise "yargıcın hükmünü dayandırdığı nedenlerdir". Gerekçe, metnin dayanağıdır. Dayanağı olmayan bir sonuç temelsiz bir binaya benzeyecektir. Gerekçe aynı zamanda etik ve bilimsel içeriğiyle yargılama çalışmasının bir sanat olduğunu ortaya koyan bir araçtır ve her zaman somut açıklamalar içermelidir.

Gerekçe, ister mütalaa, ister karar mahiyetinde olsun her yargılamanın zorunlu bir sonucudur. Hükmün gerekçesini, nihai karara varılmasına yol açan mantıki ve hukuki esaslar oluşturur. Bu açıdan hüküm ile bu hükme yol açan hukuki ve mantıki sebepler arasında nedensellik bağı bulunduğunda ancak hükmün gerekçeli olduğu söylenebilecektir. Gerekçe, bir hukukçunun, özellikle yargı makamında bulunan bir hukukçunun, "hakim" sıfatlı bir hukukçunun en önemli faaliyeti ve uğraşısıdır. Mahkeme kararlarının gerekçesi hukuken güçlü olmalıdır, aksi takdirde toplumun adalete duyduğu güven zedelenir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu bir kararında2 gerekçe üzerine şu ifadelere yer vermiştir "gerekçe, hükmün dayanaklarının kanuna, akla, hukuka ve dosya içindeki bilgi ve belgelere uygun şekilde açıklanmasıdır. Gerekçenin mevcut bilgi ve belgelerin yerinde değerlendirildiğini, tartışıldığını gösterir şekilde geçerli, yeterli ve yasal olması gerekir."

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ise bir kararında3 gerekçe için şu tespitlerde bulunmuştur: "Bir mahkeme kararında gerekçenin varlığının tespiti için dava konusu olayla (maddi vakılarla) verilen hükmün fıkrası arasında bir bağlantının (neden-sonuç ilişkisinin) kurulmuş olması gerekir. Bunun için dava konusu olay hakkında tüm delillerin toplanması, tartışılması, bu delillerden hangisine değer verildiğinin dayanakları, hangilerine değer verilmediğinin nedenleri değerlendirilip tartışıldıktan sonra varılacak bir sonuç/karar ancak gerekçeli olacaktır. Yargılama sürecinde ancak bu şekilde yapılacak bir usulün izlenmesi halinde verilen kararın gerekçeli olduğunun kabulü mümkündür."

Muhakeme faaliyeti kronolojik zabıt tutma faaliyeti değildir. Mahkeme, savunmaları göz önünde bulundurmak, tartışmak ve savunmaların vicdani kanaat edinilirken etken olmayış nedenlerini de belirtmek zorundadır.

3. "GEREKÇELİ KARAR HAKKI"NIN ORTAYA ÇIKIŞI

AİHS'de adil yargılanma hakkının düzenlendiği 6. maddenin birinci fıkrasında "mahkeme kararlarının gerekçeli olması" gerektiğine dair açık hüküm bulunmamaktadır. Başka bir ifade ile dile getirmek gerekirse AİHS'nin 6. maddesinde mahkeme kararlarının gerekçe içermesi konusuna açıkça yer verilmiş değildir.

Adil yargılanma hakkını oluşturan unsurların bir kısmı 6. madde altında açıkça belirtilmiştir. Bunlar: davanın kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, makul süre içinde, aleni bir şekilde görülmesidir. Bunların yanında madde tahtında ayrıca davanın "hakkaniyete uygun şekilde" görülmesi gerektiği de belirtilmiştir.

AİHM ve öncesinde Avrupa İnsan Hakları Komisyonu ("Komisyon") tarafından hakkın özünü oluşturan bu ibareden, yani hakkaniyete uygun yargılanma kavramından hareketle adil yargılanma hakkının fıkrada açıkça sayılanlar dışında bir takım zımni unsurları da içerdiği sonucuna varılmıştır. Bu metodolojiden hareketle AİHM, mahkeme kararlarının gerekçeli olması ilkesini Hadjianastassiou4 kararında açıkça dile getirmiştir. Genelde ve özellikle temyiz denetimi olan yargılama usullerinde, kanun yollarına başvuruların kabul edildiği yargılamalar da dahil olmak üzere, ilk dereceli mahkemelerin karar ve hükümlerinde gerekçenin eksiksiz ve tam olarak bulunması gerekir. Zira sanığın kendisi hakkında verilen karara itiraz edebilmesi için mahkeme kararının gerekçeli olması ve usulüne uygun olarak sanığa tebliğ edilmesi şarttır. Ancak bu durumda bireylere tanınan kanun yollarına başvuru hakkının amacına uygun bir şekilde sağlandığından bahsedilebilecektir. Kendisine gerekçeli karar tebliğ edilmeyen kişinin kendi hakkında verilen karar üzerine bilgi sahibi olamayacağı ve temyiz hakkını kullanamayacağı ortadadır.

Hadjianastassiou kararında AİHS'ye taraf devletlerin ulusal yargı örgütlerini 6. maddenin gereklerine uydurmak hususunda geniş bir takdir yetkisine sahip oldukları belirtildikten sonra mahkemelerin kararlarını mutlaka yeterli açıklıkta gerekçelendirmekle yükümlü oldukları belirtilmiştir. Higgins ve diğerleri5 kararında da mahkemeler tarafından verilen kararların gerekçeli olması hususu tekrar dile getirilmiştir.

AİHM ve Komisyon tarafından sık sık mahkeme kararlarında gerekçe gösterilmesinin zorunlu olduğu, mahkeme kararlarına temel olan gerekçelerin yeterli açıklıkta gösterilmeleri gerektiği ve temel noktalardaki gerekçe eksikliğinin hükmün adil olmadığı yönünde ciddi kuşku ve şüphelerin bulunması halinde gerekçe yoksunluğunun adil yargılanma hakkının ihlali anlamına geleceği vurgulanmıştır. Mahkemeler tarafından verilen kararda keyfiliğe ilişkin veya hükmün adil olmadığına ilişkin ciddi bir hükme rastlanmamalıdır.

AİHS'nin 6. maddesini yönlendiren, ona anlam kazandıran "adil olma"dır. Adalet kavramı AİHS ve Sözleşme organları tarafından tanımlanmamış olsa da 6. maddenin öncelikle usuli birtakım güvenceler içerdiği kabul edilmektedir. AİHS bağlamında bakıldığında değerlendirmeye alınan temel husus, sonuçtan ziyade duruşma ve yargılama sürecinin nasıl yürütüldüğüdür. Dava dosyasında bulunan delillerin değerlendirilmesi, neyin uygun yahut kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gibi konular yerel mahkemelerin işidir. AİHM'nin 6. madde bağlamında bir yerel mahkeme kararının esasına müdahale edebilmesi için kararda adil olunmadığına yahut kararın keyfi bazı değerlendirmeler ışığında kaleme alındığına dair çok açık, ciddi bir ihlâl olgusu bulunmalıdır.6

Mahkemeler tarafından tanzim edilen gerekçelerin yeterli ya da makul olarak adlandırılabilmesi için ise davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğinin, tesis edilen hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığının ortaya konulması, olay ve olgular arasındaki bağlantıyı gösterir nitelikte değerlendirme yapılması gerekmektedir. Zira yargılama taraflarının ilgili dava yönünden hangi nedenlerle haklı yahut haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş bir hüküm bulunması zaruridir.

4. AİHM İÇTİHADINDA GEREKÇELİ KARAR HAKKI

Yargı kurallarına özgü bir biçim koşulu olan gerekçe en geniş anlamı ile yargı mercilerinin yargısal etkinliklerine konu eylem, işlem ve kararlarının doğru, haklı, yasal, makul, vicdana uygun ve denetlenmesine olanak verecek şekilde temellendirilmesi olarak da tanımlanabilir7. Mahkeme kararlarının gerekçeli olma zorunluluğu, AİHS'nin 6. maddesinde açıkça zikredilmeyen ancak mahkeme tarafından hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında kabul edilen zımni unsurlardan biridir. Özünde, insanın bilme isteğine dayandığı söylenen gerekçe, karar vereni daha dikkatli olmak zorunda bırakarak hata yapmayı engellediği gibi, yargı kararlarının denetlenebilmesini sağlayarak keyfiliği de önlemekte; ayrıca, kararların taraflar ve kamuoyu tarafından benimsenmesine de hizmet etmektedir. Yine, gerekçe öğretici işleve sahip olduğu gibi hukukun zenginleşmesine de olanak sağlamaktadır.

A. Kanun Yollarına Başvuru Kapsamında Gerekçeli Kararın Önemi

Gerekçeli karar ilkesi özellikle kanun yollarının mevcut bulunduğu durumlarda, hakkaniyete uygun yargılanma kavramının önemli bir unsurunu oluşturmaktadır. Gerekçe zorunluluğunun sebepleri arasında davayı kaybeden tarafın, başarısızlık sebeplerini bilmeye hakkı olması yanında, daha çok nasıl ve hangi temellere dayanarak temyiz başvurusu yapması gerektiğini öğrenmesi önem taşımaktadır. Hadjianastassiou kararında AİHM'ye göre, Sözleşmeci Devletler adalet sistemlerini 6. maddenin gereklerine uydurmaya yönelik araçların seçiminde geniş bir serbestiye sahiptirler. Bununla birlikte, ulusal mahkemelerin verdikleri kararların dayanaklarını yeterli açıklıkta göstermeleri gerekmektedir. Başvurucunun sahip olduğu kanun yollarına başvurma hakkını mümkün kılan şey gerekçenin yeterli bir şekilde açıklanmasıdır. Eğer kararın gerekçesi yoksa, başvurucunun kanun yolu hakkı, hayali bir imkân haline gelecektir. Nitekim anılan davada başvurucuya, gerekçeli karar temyize başvuru için öngörülen süre sınırı içinde verilmediğinden, başvurucu temyiz başvurusunda mahkumiyetiyle ilgili somut verilere dayanamamış ve başvurucuya sonradan temyiz sebeplerini değiştirme imkânı da verilmemiştir.

AİHM, başvurucunun adil yargılanmadığı sonucuna ulaşmıştır. Bununla birlikte, gerekçeli karar hakkının mutlak olmayıp gerek davanın gerekse yargılama merciinin (jürili mahkeme, ikinci derece yargılaması gibi) özelliği gereği istisnalara maruz kalabileceği de belirtilmiştir. Alt mahkemeler tarafından verilen kararların gerekçeli olması zorunlu görülmekteyse de temyiz mahkemesinin kararları tamamen gerekçeli olmak zorunda değildir. Nitekim Komisyon, önüne gelen bir başvuruda, tarafça artık yargılama sürecinde bir sav olarak kullanılamayacağı için, nihai temyiz mahkemesinin kararlarının gerekçeli olmasının bir zorunluluk olmadığını söylemiştir. Temyiz mahkemesinin, temyiz talebini reddederken alt mahkemenin kararında verdiği gerekçeleri onaylaması da yeterli görülmektedir8.

B. Gerekçede Değinilmesi Gereken Hususlar

Mahkemece, kararda tarafların taleplerini değerlendirmeyen bir gerekçe verilmesi, kararların gerekçeli olma zorunluluğunu sağlamaz; bir iki cümlelik tatmin edici olmayan gerekçeler, gerekçe olarak kabul edilemez. Ancak gerekçeli karar hakkının kapsamı, kararın niteliğine göre farklılık göstermektedir; ulusal mahkemenin taraflarca sunulan tüm iddia ve savunmaları kararda değerlendirmiş olması zorunluluğu yoktur. AİHM önüne gelen idari bir uyuşmazlık olan Van De Hurk-Hollanda9 davasında başvurucu, ulusal mahkemenin kendisi tarafından geliştirilen çeşitli iddiaları yeterince ya da hiç incelemediği şikayetinde bulunmuştur. AİHM, madde 6/1'in mahkemeleri gerekçeli karar verme yükümlülüğü altına soktuğunu ancak bunun her iddiayı ayrıntılı olarak cevaplamak olarak anlaşılamayacağını ve kendisinin de ulusal mahkemelerin, davadaki argümanları gerekçede karşılayıp karşılamadığını denetleme görevine sahip olmadığını belirtmiştir. Bu gerekçelerle, mahkemenin gerekçesinin yetersiz olmadığı ve adil yargılanma hakkının ihlâl edilmediği sonucuna varmıştır. Mahkeme, gerekçe verme zorunluluğunun kararın niteliğine göre değişebileceğini ve bu durumun her olayın kendi şartları ışığında değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir.

Bununla birlikte, taraflardan biri temel bir savunmanın mahkeme tarafından ele alınmadığını gösterirse, bu savunma açıkça mahkemeye sunulmuş ve başarılı olduğu takdirde de kişiyi tamamen veya kısmen sorumluluktan kurtaracak ise, madde 6/1'e aykırılık oluşacaktır. AİHM önüne gelen Ruiz Torija-İspanya10 davasında başvurucu iç hukukta kendisine karşı açılan davada savunma olarak, dava açılabilmesi için geçerli olan 15 yıllık zamanaşımı süresinin çoktan dolduğu savını ileri sürmüştür, ancak ne ilk derece mahkemesi kararında ne de temyiz aşamasında başvurucunun bu iddiası incelenmemiştir. Başvurucu bu gerekçeyle madde 6/1'in ihlâl edildiği iddiasında bulunmuştur. AİHM, öncelikle başvurucunun zamanaşımı iddiasının yerinde olup olmadığı konusunda görüş belirtmenin kendi görevi olmadığı; bu nitelikteki sorunlar hakkında karar vermenin ulusal mahkemelerin görevi olduğunu belirtmiştir. Bununla birlikte, başvurucunun zamanaşımı iddiası sorunla açıkça ilgili olduğu ve dava bakımından belirleyici olduğundan üst mahkemenin bu konudaki iddiaya kararında yer vermesi gerekirdi. Kararda bu iddiaya ilişkin bir karşılık bulunmadığı için üst mahkemenin davada zamanaşımı bulunduğu iddiasını ele almayı sadece ihmâl mi ettiği yoksa bu iddiayı reddetmeyi mi amaçladığı, eğer iddiayı reddetmeyi amaçlıyor idi ise böyle karar verirken gerekçesinin ne olduğunu da anlamak mümkün değildir; bu sebeplerle AİHM, madde 6/1'in ihlâl edildiğine karar vermiştir.

C. Gerekçenin Yeterliliği

İç hukukta bir konu, detaylı gerekçe verilmeden karara bağlanıyorsa, yine hakkaniyete uygun yargılanma açısından ihlâl oluşabilmektedir. Mahkemelerce verilen gerekçe, kararın neden o yönde verildiğinin anlaşılmasını sağlayacak derecede yeterli olmalıdır.

AİHM önüne gelen H.-Belçika11 davasında, baro levhasından adı silinen başvurucu, tekrar kaydolmak için baroya başvurmuş ancak başvurusu baro yönetim kurulu tarafından, yasada yer alan istisnai koşulların ortaya çıkması koşulunu sağlayamadığı gerekçesiyle reddedilmiştir. Uyuşmazlığın AİHM önüne gelmesiyle mahkeme, başvurucunun adil yargılanma hakkından yararlanıp yararlanmadığını belirlemek için yaptığı incelemede, baro yönetim kurulunun ret kararında sadece istisnai koşulların bulunmadığını belirtip, başvurucunun dayandığı hallerin neden istisnai koşullara uygun olmadığını açıklamamasını adil yargılanma hakkının ihlâli olarak adlandırmıştır.

Komisyon'un Fransa ile ilgili bir kararında12 Conseil d'Etat, başvurucunun idare mahkemesinin kararının bozulmasına yönelik talebini reddetmekle birlikte, dava hakkını kötüye kullandığı gerekçesiyle başvurucuya para cezası vermiştir. Conseil d'Etat, gerekçesinde başvuruyu neden kötüye kullanım olarak gördüğüne dair bir açıklama yapmamış, yalnızca buna ilişkin yasa maddesine atıf yapmıştır. Komisyon verilen cezanın mahkemeye başvuru hakkını sınırlayacak kadar büyük olmadığını ve Conseil d'Etat'nın bu cezayı ileri sürülen bütün temyiz nedenlerini detaylı bir biçimde inceledikten sonra verdiğini belirlemiş ve bu nedenle hakkaniyete uygun yargılama hakkına aykırılık saptamamıştır. Ancak Komisyon dava hakkının kötüye kullanılmasına yönelik yüksek miktarda bir ceza verilmesinin mahkemeye ulaşma hakkına aykırılık oluşturabileceğini belirtmiştir.

D. Yasaya Dayanma

Gerekçeli karar hakkıyla ilgili bir diğer durum ise, ulusal mahkemeler tarafından verilen karar gerekçelerinin yasal olarak geçerli olması gereğidir. AİHM önüne gelen De Moor-Belçika13 davasında, ordudan emekli olduktan sonra hukuk diploması alan başvurucunun baroya kaydolmak için yaptığı başvuru baro yönetim kurulu tarafından, hukuk dışında bir mesleği icra etmiş olması ve yemin etmemesi gerekçeleriyle reddedilmiştir. Başvurucu bu karara karşı Yüksek İdare Mahkemesi'ne dava açmışsa da, mahkeme, baro kararlarının kendi denetimi dışında olduğuna karar vermiştir. AİHM meseleye ilişkin yaptığı inceleme sonucu, baroya kaydolmaya ilişkin iç hukuk hükmünde, adayın avukatlık mesleğiyle bağdaşmayan bir durumu olması ve yetersiz olması halinde Baro'ya kaydedilmeyeceği belirtilmesine karşın, baro yönetim kurulunun kararında bu şartlara aykırılık bulunduğu belirtilmediğinden, kararda yasaya uygun gerekçeler gösterilmediği ve madde 6/1'in ihlâl edildiği kanaatine varmıştır.

SONUÇ

Sosyal bilimlerin bir bilim olarak kabulü her ne kadar bazı kesimler arasında tartışılmaktaysa da biz hukukçuların hukukun bir bilim olduğuna inanmak ve bu inancımızı doğru temellendirmeler ile devam ettirmek yükümlülüğü altında olduğumuz açıktır.

Mahkeme kararlarının doğru tespitleri içerir maddi vakıalara dayanması ve bu maddi vakıalardan hareketle bireylerin adalet anlayışını yıpratmayan sonuçları ihtiva etmesi zaruridir. Bunun gerçekleştirilebilmesinin en önemli şartı ise mahkeme kararlarının özenli, düzenli, mantıklı ve hukuki tespitlerin doğru bir şekilde yapıldığı gerekçelerle bezenmiş olmalarıdır.

Gerekçe, hakimin yaptığı bir temellendirme işlemidir. Hakim kararını doktrinel ve içtihadi görüşler ışığında temellendirirken otonom iradesini yitirmemeli eksik gördüğü alanlarda hakime tanınan birtakım kurumlara başvurarak hukuk yaratılması sürecine destek vermelidir. Önemli olan herkesi tatmin eden ve hakkaniyete uygun bir kararın yazılmasıdır. Mahkeme kararlarında yahut gerekçelerinde görülen özensizlik, keyfilik, hukuki bilgi eksiliği gibi hususlar hem bireylerin hukuka duyduğu güveni sarsmakta hem de diğer hukukçuların savunduğu değerlerin bireyler gözünde itibarsızlaşmasına hizmet etmektedir.

Son tahlilde, çalışma kapsamında değinilen hususlar göz önüne alınırsa, gerekçe yazım faaliyetinin ne denli bilgi birikimi gerektirdiği ve herkes tarafından rahatça tamamlanamayacak bir etkinlik olduğu anlaşılacaktır. Temennimiz, yüksek mahkemeler ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından gerekçeli karar hakkı bağlamında ihdas edilen ilkelere her hakim tarafından riayet edilmesi ve mümkün olduğunca keyfilikten uzak durulmasıdır.

1 Dr. Hüseyin TURAN, "Adil Yargılanma Hakkı", Adalet Yayınevi, 2016, sf.352

2 Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 09 Aralık 1991 tarih ve 1991/8-320E. sayılı kararı.

3 Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 24 Ekim 2001 tarih, 2000/4-1016E. sayılı kararı.

4 AİHM'nin 16 Aralık 1992 tarihli Hadjianastassiou v. Yunanistan kararı.

5 AİHM'nin 19 Şubat 1998 tarihli Higgins ve diğerleri v. Fransa kararı.

6 TURAN, a.g.e., sf. 356

7 Hilmi ŞEKER, ¨Strazburg Yargı Kararlarında Doğru, Haklı, Yasal ve Makul Gerekçe Biçimleri¨, Ankara Barosu Dergisi, Bahar 2007, sf. 180.

8 AİHM'nin 17 Haziran 2008 tarihli Meltex Ltd ve Movsesyan v. Ermenistan kararı.

9 AİHM'nin 19 Nisan 1994 tarihli Van De Hurk v. Hollanda karar.ı

10 AİHM'nin 09 Aralık 1994 tarihli Ruiz Torija v. İspanya kararı .

11 AİHM'nin 30 Kasım 1987 tarihli H. v. Belçika kararı.

12 AİHM'nin 02 Temmuz 1991 tarihli Les Travaux De Midi v. Fransak ararı.

13 AİHM'nin 23 Haziran 1994 tarihli De Moor v. Belçika kararı .

The content of this article is intended to provide a general guide to the subject matter. Specialist advice should be sought about your specific circumstances.